Nazlıcan'danDefalarca çatıya çıkan merdivenlerin önünde oturdum, defalarca. Her seferinde elime sigarayı alıp geri bıraktım. Ve her seferinde onun gidişini hatırlayıp durdum. Hergün hiç sıkılmadan aynı şeyleri yaptığımı fark ettim. Bunu bilerek yapıyordum. Zamanla değişen tek şey eskimiş kıyafetlerimdi. Canım sıkılıyordu yapacak hiçbir şeyim kalmamıştı. Tam olarak uykulu, hasta ve sancılı hissediyordum. Zeynep gideli kaç gün oldu? Bir hafta mı? Bilmiyorum. Zaten ben ne yapacağımı da hiç bilmiyorum.
Yine aynı sabahlardan birine uyandım, benzer bir gökyüzü vardı bu sabah da, aynı sıradanlıktaki kuşlar, aynı sesler, aynı boşluk.. Bir şeye alışmak zorunda bırakılmak dünyanın en adi hissidir. En haksız şeyidir. Bu bir mecburiyet asla değildir. Çatıya çıkan merdivenlerde oturup duvarı izledim. Önceden olsa bomboş beyaz bir duvardan bir sürü hayallere kapılıp zamanı unutabilirdim ama şimdi olmuyor, yapamıyorum. Şimdi karşımda sadece beyaz aptal ve işe yaramaz bir duvar var. Bana kendimi iyi hissettirmeyen, güzel şeyler düşünmemi sağlamayan herkes gibi işe yaramaz bir duvar sadece. Ayağı kalkıp bir tekme attım ve tekrar karşısına oturdum. Sıkılıyordum, ensemi kaşıyıp, dizlerimi karnıma kadar çektim ve başımı dizlerime yasladım. Yapamıyorum! Beceriksizin tekiyim. Onun anlattığı hayaller gibi hayallerim yok işte. Hem olsa bile zeynep olmadan hayal kurmakta istemiyorum! Eğer aynı çatıda oturup bir hayalin içine ikimiz sığamayacaksak istemiyorum. Gerek yok.
Aklımdan hâlâ zeynep' in geri dönme ihtimalleri geçiyordu. Hergün dönmesini bekliyordum bu şekilde. Çatıya o gelmeden bir gün bile olsun çıkmayacaktım ve sigara bile içmeyecektim. Kesin ve sorgulanamaz bir karar almıştım. Ama hâlâ gelmedi bir haftayı çoktan geçmişti.
Her geçen gün daha çok inanıyordum gittiğine. Bir yandan hayret ediyordum böyle gitmiş olmasına, onu yıllardır tanıyorum ve böyle gideceğini hiç hayal etmemiştim. Öylesine bir sabah uyanıp gitmeye mi karar vermişti? Her şey yoluna girmiş görünüyordu oysa ki! Ne yapıyordu şimdi kim bilir, özlüyor mudur oda beni? Onun gidişi için pişmanlık duymak istemiyorum. Keşke demek istemiyorum. Aklıma sürekli şunu yapabilirdim, böyle olabilirdi, bunu dememeliydim ya da bunu söylemeliydim gibi şeyler getirmemeye çalışıyorum. Çünkü bu Kader'di. Kaderi buydu. Ve ben ona engel olmayacaktım.
"Ne yapıyorsun yine burda sen?" diye daldı biri düşüncelerimin arasına. Kafamı kaldırdığımda abimle göz göze geldik.
"Ya niye sessiz giriyorsun sen içeri ödümü kopardın be!"
"Sessiz değildim, bisikleti bağlarken bahçeye giren köpekle boğuşmamızı duymadın mı gerçekten?"
"Seni mi dinliyorum abi allah aşkına ya" baş parmağımı dişlerimin arasına koyup kafamı arkaya ittim. Böyle tuhaf tepkileri -bunlar bana hep tuhaf gelir- özellikle öğrenmiyorduk mahalledeki büyüklerin korktuklarında verdikleri tepkilerdi bunlar. Parmaklarını dişlerinin arasina sıkıştırıp kafalarını geriye iterlerdi. Ve büyüklerin yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanırdık. Bende inanmıştım anlamının ne olduğunu bilmeden yaptığım o harekete. Tek derdim ise korktuğumu belli etmekti. İşte koca bir saçmalık daha!!
"Nerden geliyorsun sen, dün yoktun yine evde?"
"Işim vardı." dedi, sanırım dünyayı kurtarmakla falan meşgul çünkü sevgili abimle evde denk gelmek mümkün olmuyordu artık. Aslında her ay düzenli para alıyoruz devletten. Yardım ediyorlar bize annem hasta olduğu için ve onunla idare etmeye çalışıyoruz. Anneme bakmak zorunda olduğumdan çalışamıyorum bir işte, okul hayatım çok önceden bitmişti zaten. Abiminse ne yaptığını bilmiyorum. Eve çoğu zaman gelmez. Geldiğinde çok az konuşur, genelde uyur, bazen eve para getiriyor bazen tuhaf hediyeler bile alıyor ama bunları nasıl yaptığını anlatmıyor. Bugün eve gelebildiği günlerden birindeyiz belli ki. Geçip yanıma oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER
AdventureKendiniz olmaktan vazgeçerseniz teslim olursunuz. Bütün yalanlarınız adı kader olur..