Bölüm 11

10 0 1
                                    

Merhaba sevgili günlük,

Zaman o kadar hızlı geçti, sanki daha dün çıkmışım o mahalleden, çatıdan ve nazlıdan bir saat önce ayrılmış gibiyim ama bütün bunların üstünden tam 6 ay geçti. 6 aylık yeni ömrümün hiçbir anı ona olan özlemimi hafifletmedi. Ama çok fazla haklı olduğum sebeplerim vardı giderken. Şimdi düşünüyorumda onu orda yalnız bırakmaya değdi mi bütün bu sebepler? İzmir'de yeni bir hayata başlamak hiç kolay olmadı. Hem zaten bütün hayatımı düzene koyduktan sonra Nazlıyı da alacaktım yanıma benim planım böyleydi. Ben planlar yaparken kader annesini aldı ama elinden. Çok sonra öğrendim olanları, kötü zamanlar geçirmiş. Ayrılık girdiği zaman araya hiçbir şey eskisi gibi olmuyor biliyorum. Şimdi çıkıp gitsem ''Naz ben geldim, sana anlatmak istediğim çok şey var.'' desem. Diyemem çünkü biliyorum aynı heyecanla dinlemeyecek hikayelerimi, belki sigarayı bile bırakmıştır. Çok özledim onu. Ama hayatımın ordan, o mahalleden, insanlarından sonra ki sürecinde kendime bir söz vermiştim. Bundan sonra boyun eğmek yok. acı çekmek yok. Bundan sonra geriye bakmak, geriyi düşünmek yoktu. Ben zeynebi oraya gömüp çıkmıştım ordan. Kahverengi uzun saçlarım, ismim, kaderim, paspal perişan halim, becereksizliğim, korkularım hepsini orda bırakıp çıktım. Öyle sanıyordum ya da. Ben artık aciz bir fare değilim. Değil miyim gerçekten? Bütün mücadelem bu kadardı herhalde buna inanmak istiyordum sadece. Herkesin normali olan şey benim hayalimdi. Hepsini bırakıp çıktım ama anlımda en sonki yediğim dayaktan kalan yara izimde benimle. O yarayı hergün görmek hergün nasıl biri olmam gerektiğini hatırlatıyor bana. Neden kurtulduğumu hatırlıyorum ona baktıkça. Ve nefretimi diri tutuyor, bu yüzden o kadına minnettar olacağımı hiç düşünmezdim.

Evden gittiğim o günü hiç unutmuyorum. Ayaklarım yere o kadar sağlam basmamıştı hiç daha önce. Gökyüzünün ne kadar büyük olduğunu daha ilk dakikadan fark edebilmiştim. Eksiktim giderken her anlamda ama kendim olmak için biraz eksilmem gerekiyormuş zaten. Adım attıkça soğuk bir denize giriyor gibiydim. Her adımımda biraz daha.. o kadar heyecanlıydım ki midemin ağrısından iki büklüm yürüyordum. Avuclarımın terini sık sık üstüme siliyordum. Ödüm kopuyordu vazgeçmekten. Ya dönüp dolaşırda akşam kendi kapımda beklersem! Nasıl olduğunun farkında değildim birçok şeyin. Böyle düşününce o gün ne cesretle İzmir için otobüs bileti aldığımı hatırlamıyorum. Neden İzmir onu bile hatırlamıyorum. Belki de gerçekten geri dönmeyi düşünemeyecek kadar çok emin olmak istiyordum gittiğimden. O gün cebimde sakladığım paramla tek başıma mücadele edeceğim hayatımın ilk günü olmuştu işte.

Şimdi ENFA adlı bir şirketin müşteri iletişim bölünde stajyer olarak çalışıyorum. Tam lise mezunlarına göre bir iş ve benim için çok büyük bir şanstı. Çalıştığım yerde insanlar alışık olduğumdan o kadar farklı ki uzun süre gerçekten nasıl davranacağımı bilemedim. Ne konuştuğunu bilen, düzen içinde, saygılı insanlar bunlar. Giyinimleri, yürüyüşleri, sohbetleri benim küçük dünyamdakilerden çok farklıydı. Ben hiçbir zaman bu insanlar gibi olmayacağımı işimin ilk günü kabullenmiştim. İlk maaşımı alıncaya kadar da farkında değildim hiçbir şeyin. Bu hayatımın uzun zaman sonrasında başıma gelen en iyi şeydi. Ve ilk paramla Nazlıya çok güzel bir çakmak almıştım.Bunu beğeneceğine eminim.. Sonrasında geçici süreliğine kaldığım şirketin misafirhanesinden ilk evime çıktım. Bu da asla unutamayacağım bir histi. Çok uzun arayışlarımın sonunda bir ev bulabilmiştim. Tek kriterim çatı katının olmasıydı. Buldum da.

Zamanla düzenime alışmıştım. Kader birazda iyi yerden bakıyordu bana. Evin içini zamanla daha yaşanılır bi hale getirmiştim. Çatı katında koltuğum hazırdı, yine çok az görünüyordu deniz tıpkı Nazlı'nın çatı katı gibiydi her şey. Ama 6 ay geçti bütün heyecanımın üsünden.. 6 ayın sonunda cumartesi günümden yazıyoum sana sevgili günlük. Belki tuhaf gelecek sana ama kendimle yanlız kalıp yaptığım bunca şeyle gurur duymaya cesaret edemiyorum henüz. İçimdeki anlamsız boşluğu doldurmaya yetmedi bütün bunlar. Hala çok fazla şey geçiyor aklımdan. Hala merak ediyorum eski mahallemi, babamı, nazlıyı...

Günlüğümü kitaplıktaki kitapların üstüne bırakıp arkama yaslandım. Gözlerimi kapatıp beynimin içindeki haykırışları dinledim. Bir süredir psikolojik yardım almaya başlamıştım sonunda, almak zorunda kalmıştım daha doğrusu. Çünkü her şey bahsettiğim kadar güzel gelişmemişti hayatımda evden kaçtıktan sonra. Sanki büyük bir bavul hazırlamışım ve içine herkesin sorunlarını, problemlerini, dertlerini koymuş öyle çıkmışım gibi. Yüküm her geçen gün o kadar ağılaşıyordu ki belim kambur olmuştu. Yüzüm gülmüyordu. Ne değiştiğini unutuyordum hayatımda çoğu zaman. Ne yani kaçmakta mı çözüm değildi? Derin bir nefes alıp ayağa kalktım, ellerimi cebime sokup camın karşısından boş sokağı izlemek özellikle yağmur yağarken iyi hissettiriyodu ama ondan daha iyi bir şey daha vardı. Terasa çıkıp yağmurda ıslanmak!

Yağmuru izlemeyi çocukluğumdan çok sonra duygularımı fark ettiğim sıralarda sevdiğimi fark ettim. Islanmayı ve üşümeyi de muhtemelen doğduğum anda bile sevmemişimdir. Nazlı benim gibi değildi ama onun için yağmurda ıslanmak onun en sevdiği şeydi. Bu yüzden onunla yağmurlu günlerde bir araya gelmek benim için kafamda poşetle yağmurun bitmesini beklemek demek oluyordu ve ne yazık ki poşet beni ıslanmaktan hiç kurtaramamıştı. Ben ondan ayrıldıktan sonra yağmurda ıslanmaktan nefret edemedim birdaha. Bunu görmek onu eminim çok eğlendirirdi! Terasa çıkıp koltuğa bıraktım kendimi, başımı geriye atıp gökyüzünden yüzüme düşen damlaları izledim. Hiçbir terapi daha iyi hissettirmemişti. Ama onsuz iyi olmak o kadar da eğlenceli değildi!!!




                                         ''BUNDAN SONRA YAZAĞIM BÜTÜN
                                             BÖLÜMLER SEVGİLİ DOSTUM
                                                        ADEN İÇİNDİR''

KADERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin