Ağır adımlarla kapıdan birkaç adım attı içeriye doğru. Onun adımları da korkar gibiydi. Ayağının altında ezilen kırık cam parçalarından ne kadar yakınımda olduğunu tahmin ediyordum. Korku ve heyecandan gözlerimi o kadar sıkı kapatmıştım ki kapı tarafına asla bakmıyordum bile, ancak tahmin ediyordum bana ne kadar yakın olduğunu. Birkaç adım atıp beklemişti, cesaret edemedi belkide bana yaklaşmaya. Korkmuş olabilir miydi benden? Deli olduğumu falan mı düşünmüştü? Her şey ağır ağır gerçekleşiyor gibiydi, zaman ağırlaşmıştı. Yine de hissettiklerim o kadar da basit değildi. Nefesini duyabiliyordum, birkaç defa yutkunmuş ve derin nefesler almıştı. Ne için karasız kaldığını anlamadım. Eğer o bir hırsızsa evimde ona göre bir şey olmadığını fark etmesi uzun sürmemeliydi. Bana zarar vermek isteyen biriyse de bu kadar kararsız kalması tuhaftı. Nefes almayı unutmuş gibi kesik bir nefes çektim içime. Ödüm kopuyordu hareket etmekten, tutulmuş kalmıştım. Onunda benim kadar hareketsiz beklemesi daha çok tedirgin ediyordu beni. Bir adım daha attığında daha çok parça ezilmişti ve her adımında kalbime delice bir sancı giriyordu. Ellerim sandalyenin yanında, sımsıkı tutuyordum kenarlarını, vücudumda bir el hissetmeyi bekliyordum, biri biraz sonra dokunacaktı bana. O bir adım daha atıp tam karşıma geçmişti, bunu içeri giren aydınlığın gözümde silinmesinden anladım. Şimdi titrediğimi fark ettim. Küçük, zayıf bedenim tir tir titriyordu, ruhsuz vücudum rüzgar yiyen bir yaprak gibiydi şimdi, hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. Başımı eğmiş artık bir şey yapmasını bekliyordum. Bunca zamandan sonra sonunda benim içinde gelmişti biri, bu gelen ister canımı alsın, ister malımı ama sonunda biri fark etmişti beni. Ömrümün sonuna kadar hayatımı bu sandalyenin üzerinde geçirmenin sıkıcı olacağını anlamıştı Kader ve yeniden yazmaya başlamıştı demek ki hikayemi.
"Nazlı..."
Ismimi duyduğum an bir şimşek odanın içine çaktı. Kulağımın zarını patlatacak kadar yüksek sesli bir şimşekti ve bana adımı söylüyordu. Ben bu sesi tanıyorum. Eğilip başımı göğsüne dayadı aniden. Hâlâ kaskatı olan vücudum tepki veremiyordu. Ama öyle hızlı iniyordu ki göz yaşlarım. Içim fokur fokur kaynıyordu. Bırakmadı göğsüne yasladığı başımı. Oda ağlıyordu. Içli içli ağlıyordu hemde ve ben onu hiç ağlarken görmemiştim. Hâlime mi ağlıyordu? Bırakıp gittiği o küçük kızı bu halde görmek mi üzmüştü onu? Ben o gittiğinden beri biraz daha büyümüştüm. Annem ölmüştü benim. Babamı aldatan kadın ölmüştü.. Ellerim aynı yerinde daha çok sıkıyordu tuttuğum kenarları. Korkum çok çabuk geçmişti de hâlâ titriyordum. Dişlerimi sıka sıka ağladım abimin göğsüne, göz yaşlarım kurusun artık öyle çok yoruldum ki bu hayattan. Beni rahat bıraksın..
"Abi..."
Hoşgeldin demeli miydim bütün yükü üzerime yıkıp giden abime? Hoş gelmişmiydi karanlık ve artık kimsesiz olan evine? Bunca acıma, korkuma, yalnızlığıma hoş mu gelmişti? Yoksa hiç gelmese daha mı iyidi? Belki benim cenazeme gelirdi bir dahakine, belkide ben giderdim herkes gibi.
Öyle sıkı sarılmıştı ki içimi ısıtmıştı. Güç gelmişti sanki bedenime. Demekki güven veren bir aile hissi böyle bir şeydi. Dağ gibi bir babam yoktu ne yazık ki ama bir abim vardı benden üç yaş büyük. Demek ne çok ihtiyacım varmış ona, aslında ne çok istemişim gelmesini..
Biz daha ne kadar öyle durduk ve kaç saat daha ağladık kaderimize bilmiyorum ama abim hiç konuşmadan yerden aldığı battaniyeyi sıkı sıkı sardı etrafıma. Gözlerinin içindeki ateşi, acıyı görebiliyordum. Gözünün etrafı ve burnu ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Güçlü kolları arasına alıp biraz daha sarıldıktan sonra dizlerimin önüne çöktü. Nefesinden anlıyordum hâlâ ağlıyordu.
"Benim güzel kardeşim" dedi hıçkıra hıçkıra içim parçalanmıştı.
"Benim güzel kardeşim.. benim dünyalar güzelim affet beni.. çok pişmanım, affet.. içim yanıyor Nazlı, seni böyle görmeye dayanamam ben. Seni bırakmamalıydım, şerefsizin tekiyim, dünyanın en adi şerefsiziyim ben. Güzel kardeşim benim affet, affet abicim beni. Seni bırakmamalıydım biliyorum, bırakmamalıydım haklısın.. Bizden başka kimsemiz yoktu bizim özür dilerim affet.. yalvarırım sana Nazlı, acı bana, affet beni. Kafamı sikeyim ben, o işe yaramayan kalbimi, kinimi, öfkemi, korkaklığımı sikeyim seni bırakmayacaktım. Hata ettim.."
O böyle içten ağladıkça içim yanıyordu. Kalbim sıkışıyordu yeniden. Ağzım kırılmış sanki bir şey diyemiyordum. Çenem kitlenmiş "Olsun abi, sen üzülme" diyemiyordum bir türlü. Öylece karşıya bakıyordum. Yüzümdeki hiçbir çizgi hareket etmiyordu. Bütün yorgunluğumla, sadece karşıya bakıp doya doya ağlıyordum. Sanki o benim babamdı, bende onun annesiydim. Ne çok eksikmişiz, iki kanadımızda olmadan en yükseğe çıkıp atlamayı denemişiz. Meğer ne zormuş yere çakılmak, ne büyük acı veriyormuş insana kırılan kalp.. Tamam, sen hoş gel abi. Çakıldığım yerde büyük yaralar oluştu bedenimde, sende elinde küçük bir yarabandıyla geldin ama olsun geldin ya! Seninde yaran var belli.. sende biliyorsun annemin bize ettiklerini. Kim bilir sen ne zamandandır çekiyordun bu acıyı, nasıl dayandı kalbin. Demek bu yüzdendi derdin, bu yüzden konuşmadın benimle ve gitmeyi tercih ettin.. Olsun, üzülme abi hoşgeldin, kimsem yoktu zaten kalabalık etmezsin...
Ağlamaktan yorulan gözlerim kapanıyordu artık. Ayağı kalkınca oturduğum yerden, abim korkarak yüzüme baktı. Herkesin bana yaptığını yapacağımı sandı ama ben gitmeyecektim. Oturduğu yerde ona yukardan bakınca küçülmüştük sanki ikimizde, yeniden yedi yaşına dönmüştük. Yere onun yanına oturup başımı da dizine yasladım. Ilk defa korkmadan kapattım gözlerimi, o korkusuzca kapattığım gözlerim için bir düğüm oluştu boğazımda ama her şey bitmişti artık. Uyandığımda bütün bunların gerçek olduğunu görecektim. Abim yanımda olacaktı ve biz yeniden başlayacaktık hayata. Daha fazla acı çekmeyecektim ve giden bütün sevdiklerim dönecekti. Biliyorum Zeynep de gelecek. Onu da affedeceğim, oda mutlu olacak ve biz yeniden o çatıda hayaller kuracağız. Kimsenin kimseden korkmadığı bir dünyaya gider orda yaşardık üçümüzde. Evet üç çünkü abimden bir daha asla ayrılmayacaktım. Ve orda bize aşık insanlarla tanışıp güzel ve özgür bir hayat yaşayacaktık. Ve biz çok iyi anne ve baba olacaktık. Onlara yalan söylemeyecektik, kavga edip korkutmayacaktık onları, terk etmenin ne demek olduğunu bilmeyeceklerdi. Hem hala hem teyze olacaktım. Ve benim çocuklarımında hem dayıları hemde güzel teyzeleri olacaktı. Kimse ölmeyecekti ve göz yaşı yasak olacaktı. Ordada Zeyneple ikimizin bir çatı katı olacaktı ama şimdikinden çok daha güzel olmalıydı orası.
Zeynep daha güzel anlatırdı bu hikayeyi eminim. Ansızın ben yine her seyden vazgeçmişken çıkıp gelsin de hikaye anlatmasada olur değil mi?
Dünya dediğimiz yer ne kadar da büyük öyle değil mi? Herkes habersiz birbirinden, çünkü ben bir yerde kahkaha atarken başkasının çığlığını gizliyordum. Ben bir yerde heyecanlanırken başkasının korkusuna gölge oluyordum. Ben nefes alırken, başkasının nefesini kesiyordum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER
AdventureKendiniz olmaktan vazgeçerseniz teslim olursunuz. Bütün yalanlarınız adı kader olur..