Bölüm 2

26 9 4
                                    

Istanbul tehlikenin diğer bir adıdır bizim gibiler için. Çünkü en izbe sokakların birinde, adı pislik olan herkesin yaşadığı yerler git gide büyüyerek alıyor İstanbul'u içine.. Neyse ki çatı katındaki anılarımız hâlâ masum da oraya gizlenebiliyoruz Zeynep'le. O benim, adı pislik olanlar listesindeki bir numaralı dostum. Ve işin iyi tarafı bu liste tek kişilik. Kırık dökük bir çatı katımız var ve burası ikimizide beladan, pislikten uzak tutan kurtuluş trenimiz. Biz öyle diyoruz. Burda saatlerce hayal kurup kurtuluşumuzu yazıyoruz. O anlatıyor ben hayal ediyorum. Şimdi ben yine bizim kurtuluş treninde onun gelmesi bekliyorum. Bugünün güzel bir gün olduğunu düşünüyorum nedense. Annem biraz daha iyi çünkü bu sabah, güneş de güzel parlıyor. Sütyenimin içine sakladığım sigaradan bir dal alıp, ayakkabımın altından da çakmağı çıkardım. Ee böyle güzel bir güne içmeyeceksek ne anlamı kalır ki günün güzelliğinin. Yakalanmayayım diye ecel terleri döküyorum her seferinde ve bu heyecanı seviyorum. Aslında amansız bir sigara bağımlısı değilim ama bazen yaktırıyor kendini. Bugünde o günlerden biri. Sigarayı duraklarımın arasına sıkıştırıp ucunu denk getirdikten sonra çakmağı çaktım. Ciğerime kadar çektim bütün dumanı. Zeynep, sigara içmeyi büyük bir korkaklık olarak anlatıp durur hep. Bunu anlatmadan önce de mutlaka bir tane yakar ama. Niye böyle düşünüyor bilmiyorum. Aslında bazen hak veriyorum ama çoğu zaman onun gibi düşünmek zor oluyor. Çatıya türlü zorluklarla çıkardığımız eski püskü koltuğa yaslanıp, keyif yaptım birde ayaklarımı uzattım..

Ulan istanbul, ayağımın altındasın işte. Ne tadın var ne tuzun ama kopamıyoruz senden, bırakmıyorsun. Öyleyse iki mezarlık hatır bırak yanına bizim için. Nasıl olsa zaman kısa, ölüm yakın.

Ona ahkâm kesmek işte bu kadar kolay. Gereken tek şey bir dal sigara ve birde varsa kırık dökük bir çatı. Gözlerimi kapatıp şairin yaptığı gibi istanbul'u dinlemeye karar verdim. Arada yaparım böyle şeyler.. O ne duyuyordu bilmiyorum ama ben ağlayan çocuk sesleri, küfür eden yaşlı adamları, transsexsüellerin kahkahalarını, halı yıkayan kadınların bel altı sohbetlerini ve vapurun rahatsız eden sesinden başka bir şey duymuyorum. Demek ki hiç sanatsal bir ruha sahip değilim, belkide şairle aynı koltukta oturmadığımdandır bilmiyorum!

Sigaranın külünü döküp bir nefes daha çektim içime. Bu sefer ciğerlerime ulaşamadan öksürük krizi tuttu. Ciğerlerin ahı herhalde..

"Nazlıcan! Nerdesin? Nazlıııı!!"

Hassiktir! Bu borozan sesli çocuk benim abim. Ve merdivenleri çıkıyor. Sigarayı ustalıkla aşağı attım (Bu duruma uzun zamandır çok alışık olduğumdan reflekslerim kuvvetlidir.) ve hiçbir şey yokmuş gibi koltuğun üstündeki battaniyeyi katlamaya başladım.

"Nerdesin sen, sana bağırmıyor muyum ben niye cevap vermiyorsun?"

"Ee duymamışım ne bilim ben allahallah sende ya."

" Zeynebi hastaneye kaldırdılar."

Ben yine bana kızacağını düşünüp ikinci cümlemi hazırlamış beklerken ağzım açık dediğini algılamaya çalıştım.

"Manyak karı pestilini çıkarmış kızın. Ambulansla götürüyorlardı ben gelirken. Bayılmıştı her tarafı kan içindeydi. Polislerde deliyi götürüyorlardı."

KADERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin