"Ne! Ne saçmalıyorsun! Ne dediğinin farkında değilsin bence? Benden istediğin şeyi kulakların duyuyor mu senin, ha? Kim oluyorsun da benden bunu isteyebiliyorsun sen? Ben böyle bir şeyi asla yapmam tamam mı! Duydun mu beni. Asla!"
Belki biraz yalan söylerim, bazı kötü alışkanlıklarım da var evet, işime geldiği gibi davranır öyle hareket ederim, doğru. Yani hayat işte ama asla kendime ihanet etmem. Yeterince ihanete uğradıktan sonra hemde, kendime olan inancımı ve güvenimi yıkamam, bu kadarına cesaret edemem. Bu yüzden karşımdaki iri yarı kadının teklif ettiği edepsiz işi kabul etmeyeceğim. Hayatımdaki birçok şeyden kurtulmuşken, bana bunu yapmasına izin veremem.
Yağmurun cama çarpan sesinin şiddeti dahi bastırmıyordu kadının sesini. Çarşambanın ne kadar çekilmez bir araf olduğunu, saatin de öğlene yaklaştığını fark etmek zor değildi. Yeniden rutubet kokularından ağırlaşan başımı dindirsin diye masanın üstündeki beyaz haplardan kullanacaktım. Yine bir tane yetmeyeceği için birden fazla içip bütün gün baygın baygın dolanacaktım. Midem sürekli bulanacaktı ve ben birgün daha geçti diye teselli edecektim kendimi. Bir elim hâlâ midemin üstünde koltuğa çöktüm. Ama kadın, acımı yok sayarak devam etti tehditlerine. Sinirden çenesi gerilmişti, dişlerini sıkıyordu. Kocaman açtığı kahverengi çirkin şaşı gözlerini gözlerime kenetlemişti. Bir bardak su içmek için bile halim kalmamış onunla kavga mı edecektim sanki. Halbuki biraz önce ne kadar da emindim kendimden.
"Öyleyse bir daha gelme bu eve! Zaten hiçbir halta yaradığın da yok! Insan değeri bile görmeyi hak etmiyorsun sen. Başına gelenler sana az bile. Allah belanı versin. Geberip gideceksin zaten senin pisliğinden bıktım usandım ben."
Kadın hep böyle. Annemden sonra bu eve gelip bizimle yaşamayı kabul ettiği ilk günlerden beri böyle. Ne o beni kabullenebildi ne de ben ona anne diyebildim. Aynı rutubetten, aynı kaderden, aynısı sefaletten geliyorduk ikimizde çünkü hayat hep böyle ama başka bakıyorduk her şeye. Ikıncı kez midemdeki ağrının şiddetlenmesi üzerine çekyattan kayıp yere dizlerimin üstüne çöktüm. İlaçlar midemi deliyordu artık. Diğer elimle beton zeminden destek alıp soluklanmaya çalışsamda vücudumun her geçen gün kötüye gidişinin farkındaydım. Karşımdaki çekyatta oturuyordu kadın. Bacak bacak üstüne oturmuş sigarasını yudumluyordu bana karşı. Bir süre hiç konuşmamıştı ama çok uzun sürmedi sessizliği.
Git sokakta kal, senin hak ettiğin yer orası bu saatten sonra. Madem sana iş beğendiremiyorum öyleyse bu evden siktirolup gidiyorsun. Kalk kalk bu hasta numaralarını yemem ben. Senin karşında o keriz baban yok. Bütün mahalleye anlattım seni vebalı bu dedim ekmek su vermeyin uzak tutun evinizden dedim. Aç kal, sokaklarda yat akıllanırsın. KALK DEDİM SANA! "
Hayat çoktan mahvolmuştu benim için. Ben yaşamayı çoktan unutmuş sayılırdım zaten. Öldüğümü ruhumda anlasın ve bırakıp gitsin diye bekliyorum sadece. Şimdi beni evden kovmak isteyen kadın için üzülecek değilim ama bu kadın ne zaman konuşsa canımı yakıyordu. Ben hasta değilim. Ben vebalı değilim. Herkesin içinde bana böyle seslenmesinden, benimle sürekli alay etmesinden çok yoruldum. Bu kadar ilaç içmemin sorumlusu ben değilim. Psikolojisi bozuk dedi bir sürü ilaç aldı. Başıma vura vura baş ağrılarım çoğaldı yine ilaçlar içirdi. Ölmeyeceğimi anlayınca bu seferde insanların içinde küçük düşürmeye, alay etmeye başladı. Intihar etmemi istiyordu ve bunu açıkca söylemekten çekinmiyordu da. Kimse yardım etmedi, yardım etmek isteyene de engel oldu. Şimdi düşününce beni evden kovarak belkide büyük bir iyilik yapıyordu bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER
AventuraKendiniz olmaktan vazgeçerseniz teslim olursunuz. Bütün yalanlarınız adı kader olur..