İntikam.
Elinizdeki tek şeyin size bahşedilen bir yetenek olduğunu düşünün. O yetenek için savaşmanızı ve o yeteneğin sizi ayakta tuttuğunu...
Sonra günün birinde zengin züppe birinin acımadan ve gözlerinizin önünde o mükemmel yeteneğinizi aldığın...
Alexithymia: Yunanca bir kelime, duyguların kelimelerle açıklanamama durumu.
Kendimden beklemediğim bir sakinlikte oturduğum koltuktan kalktım.Hala Luce'mi bulamayan polis memuruna kötü bir bakış atıp koca malikhanenin yukarıya giden altın kaplamalı trabzanlarına tutundum. Soğuk metal elimi üşütürken çoktan yukarı kata ulaşmıştım. Sessizce ilerlediğim koridorda yüzeyi yıldızlarla süslenmiş beyaz bir kapı görmemle adımlarımı oraya doğru çevirdim.
Kristal kulpunu tutup çevirdiğimde küçük ve beyaz köpek koşarak bacaklarıma atladı. Tek dizimin üzerine çöktüm ve kulaklarını kaşıdım bir süre.
''Lucy'i mi özledin?'' İlgili cümlelerimi anlamasada birisiyle konuşmak iyi hissettiriyordu.
''Bende özledim.'' Benden sıkılmış olacak ki koşarak aşağı kata indi . Tek dizimden destek alarak ayağa kalktım sakince.
Beyaz tonlarında olan odada kısaca gözlerimi gezdirdim ve yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Kapının hemen yanından büyük ve duvardan duvara gömülü bir kitaplık vardı. Her yerin kitap olması beni şaşırtmıştı. Bu kadar çok mu seviyordu okumayı. Parmaklarım rafta duran bir çerçeveyi kavradığında zümrütlerim de onları takip etmişti.
Küçük Lucy annesinin eteklerine yapışmış kocaman gülümsüyordu. Çerçeveyi bırakıp raftaki diğer çerçeveleri incelemeye başladım.
Ağlayan bir küçük Luce.
Oyun oynayan bir küçük Luce.
Salıncakta bir küçük LUce.
Tüm resimlerin küçüklüğüne ait olması biraz tuaftı. Biraz daha ilerlerken gözlerime Bembeyaz pianonun üzerindeki resim ilişti.
Odaya zıt bir renkte olan sarı yıldızlı çerçeveyi parmaklarım arasına aldım. Saçları o kadar da uzun değildi fotoğrafta. İki yandan toplamıştı ve esen rüzgarla sarı saçları uçuşmuştu. Tanıdık gülümsemesi içimi titretirken baş parmağımı yavaşça resimin üzerinde gezdirdim.
''Neredesin Lucy?''
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
----***----
Ağır kokudan dolayı ciğerlerim iflas etmişti. Öksürük krizlerimin arasındaki zaman dilimi azalırken tam aksine verdiği acı artıyordu.
Artık akmayan gözyaşlarımla donuk ve stabil bir şekilde bekliyordum. Acıkmıştım. Susamıştım . Başım dönüyordu.
Büyük demir kapı büyük bir gürültü ile aralandı. İçeriye domuz gibi gülen adam girdiğinde gözlerimi yavaşça çektim onun üzerinden. Göz zevkimi bozuyordu.
''Prenses hanım size su getirdim. '' İnsan gibi konuşması ile yüzümü tekrar ona çevirdim. Ani bir şekilde suratıma çarpan soğuk suyla titremiştim.
''İstediğin kadar içebilirsin. ''
Suratıma fırlattığı soğuk sudan dolayı yüzümden akan su damlaları kan bulaşmış elbiseme düşüyordu yavaşça tek tek.