"Çok sıkıldım."
Birbirine kenetlediğim parmaklarımla kollarımı öne doğru uzatarak gerildim. Oturmaktan uyuşan popomu rahatlatmak adına hareket eden treni umursamadan ayağa kalktım. Söylenmesine karşılık omzumu silkerken adımlarımı atmaya başlamıştım.
"Ne yapabilirim?" Gözlerini kısarak bana bakan Kıvırcık, kaşlarını kaldırdı.
"Bileğine bir bakayım mı?" Odanın içerisinde dönmeye başladığımda sesiyle durarak yüzüne baktım.
"Dövme gördüm sanki. Merak ettim." Gülümsediğimde ona yaklaşmadan bileğimi öne doğru uzattım. O ise, benim ona yaklaşmayacağımı anladığında ayağa kalkarak yanıma geldi.
"Kelebek." Uzattığım bileğimi indirerek yanından geçtim. Ufak olan oda, gezebileceğim pek bir alan sunmuyordu bana.
"Severim." O da, benim gibi yürümeye başladı.
"Neyi?"
"Kelebekleri." Çenesiyle bileğimi göstererek pencereye doğru ilerledi.
"Peki, neden seversin?" Ufak adımlarla yanına ilerlediğimde ona eşlik ederek, hızla hareket eden trenden dışarıdaki fark edilmeyen ağaçların birkaç saliselik görüntülerini izlemeye başladım.
"Bilmem. Bir nedeni mi olmalı? Güzel canlılar." Derin bir nefes verdiğimde hafif burnuma düşmüş gri, metal çerçeveli gözlüğümü geriye ittim.
"Anlaşılan senin de ince düşünebilme gibi bir özelliğin yokmuş."
"Niye? Bir kelebeği güzel görünüyor diye sevdiğim için mi?"
"Evet. Seviyorum dediğin canlıyı sevme nedenin olarak dış görünüşünü söylediğin için." Derin bir nefes aldığında bedenini bana döndürdü. Rahatsız olduğum için ben de ona döndüğümde beni işaret etti.
"Peki sen? Sen neden seversin kelebekleri?"
"Fedakar oldukları için."
"Fedakar?" Başını, anlamadığını belirtmek ister gibi yana eğdiğinde omzumu, bir kez daha silkerek kalktığım koltuğa bir kez daha kuruldum.
"Onu da sen düşün. Belki beyninin zorlanması biraz düşüncelerini geliştirmeyi sağlar." Alayla nefesini vererek kıkırdadı ve arkasını dönerek tekrar yerine oturdu.
"Yalnız, o kelebeğe kırmızı renk olmamış. Turuncumsu kelebekler var ya hani benekli falan, onlar daha hoş." Üst dudağımı dişlerimin arasına alarak ona cevap vermemeyi seçtim ve yan tarafıma bıraktığım defterimi ellerimin arasına aldım.
~~~
"Şevval Pekgöz? Bak, onun okulda adı çok çıktı sevgilisi var falan diye ancak kimse sevgilisinin kim olduğunu bilmiyor. Hatta bazıları kıza şizofreni falan diyor ya yazık. Sevgilisinin kim olduğunu mu bulsak?" Kıkırdadığımda saçlarımın suyunu aldığım havluyu yatağın üzerine fırlattım. Ufak olan yurt odasında Buse bilgisayarımı almış, okuldaki kişilerin analizini yapmaya başlamıştı.
"Magazin gazeteciliği düşünmüyorum. Düşünseydim olabilirdi."
"Hadi ya. O kızı takip etmek eğlenceli olabilirdi. Sosyal medya hesaplarına baktım da bayağı aktif bir kız. Yani eğlence mekanlarında falan..." Zıplayarak onun yatağına oturdum ve yanına yaklaşarak, açtığı okul sitesinden öğrencileri araştırmasını seyrettim.
"Aa bak, peki şu çocuk nasıl? İsmini unuttum."
"Furkan Soyluca?"
"Hah, evet. Sen nereden biliyorsun ismini?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
Teen Fiction🦋 Sayılar ön yargınız olmasın. Durmadan yazar, zihninde biriken onca kargaşayı gözü gibi koruduğu defterine aktarırdı. Yazmak rahatlatıyordu çünkü onu ve o, bu yüzden çok istiyordu verilen görevi, bu yüzden savaştı kazanabilmek için. Üniversite...