"Şimdi ben anneme, babama, halama, dayım... Dayım yoktu benim. Her neyse işte yakınlarıma mesaj attım. Annem ve babam dışındakiler en azından ellişer lira yollasalar yeter. Aa, bak Latife ablaya da attım mesaj. O beni çok sever en az iki yüzlük yollar Antalya'dan. Ben de yatacak olan burs paramdan koyarım üstüne. Ayy, dur anneme bir daha mesaj atayım da kolu komşudan da toplasın."
"Biraz fazla mı abartıyorsun? Akrabalarından istedin ya. Annen gidip komşularından yardım için para mı istesin, burada o kadar insan varken?"
"Sen karışma benim işime Kıvırcık. Hem annem altın günü yapar. O zaman oradaki kadınlara falan da söyler, diyeceğim ama onların çoğu cimri ya." Ona doğru salladığım işaret parmağımı yavaşça çeneme getirerek çenemde ritimli vuruşlar yapmaya başladım.
"Ee peki tamam, burada o kadar insan var dedin de nereye gidip yardım isteyeceğiz ki?"
"Öhöm öhm..." Kıvırcık, yavaşça elini cebine atarak çıkarttığı telefonunu önümde salladı.
"Bir site açtım desem? Ayriyeten bir yardım afişi tasarlayarak mağazalardan, kafelerden falan rica ederek asmalarını sağladıktan sonra ayriyeten okula da asar, herkesin öğrenmesini sağlarız."
"Ya sen çok iyi yapmışsın!" Elimi uzatarak elinden telefonu alacağım sırada hızla geri çekilerek öne doğru sendelenmemi sağladı. Duruşumu düzelterek hafif çattığım kaşlarımla ona baktığımda ise omzunu silkti.
"Bir kafede kahvemizi içerken siteyi inceleyebilirsin."
"Yoo, bana linkini atabilirsin."
"Numaran yok." Gözümü devirirken verdiğim nefesimle birlikte telefonumu çıkarttım.
"Numaranı söyle, seni Kıvırcık Köpek diye kaydedeceğim." Dudağının sağ kısmı yavaşça havalanırken ben, söylediği numarayı telefonuma yazmakla meşguldüm.
"At şimdi linki." Telefonuna gelen aramayı sonlandırarak biraz geriye çekildi. Bir dakika sonra ise telefonuma gelen bildirim sesiyle güldüm.
"Akşam Buse ile tasarlarız afişi. Ne de olsa kız grafik tasarım okuyor." Sırıtarak geriye birkaç adım attığımda aklıma gelen detayla durdum. Ben bu şekilde ondan kaçarak istediğim bilgileri nasıl elde edebilirdim ki?
Kıvırcık'a baktığımda omzunu silkerek bana arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Omzunu umurunda olmadığını bildirmek için silkmişti ancak yüzünde başka bir ifade vardı.
Gözlerimi kısarak bildirim panelinden bana attığı mesaja baktım. Evet, yüzündeki ifade yine bana mecbursun ifadesi olmalıydı.
"Hey! Dursana bir dakika." O dururken koşarak yanına ulaştım. Elimdeki telefonu ona doğru sallarken onun eğlenmeye devam ettiği ifadesinden belli oluyordu.
"Kahvemi sütlü severim, ama karamelli olanı da fena değil hani ve madem beni kafeye götürmekte bu kadar kararlısın seni şimdiden uyarayım, çikolatalı yaş pasta yemeden beni oradan çıkaramazsın." Kıkırdadığında başıyla yolu gösterdi.
"Yürü. Yakınlarda bildiğim çok güzel yaş pasta yapan bir kafe var." Kıkırdayarak yanında yürümeye başladığımda telefonumu tekrardan arka cebime koydum. Bana attığı mesaj sitenin linki değil, kahveyi nasıl sevdiğim hakkında bir soruydu.
Yaklaşık on dakikalık bir yürüyüşün ardından önünde durduğumuz ufak ama sıcacık görünen kafeye Ege, önden ilerlerken seke seke onu takip ediyordum. Kapısından girdiğimizde bize doğru gelen genç bir çocuğu Kıvırcık gördüğünde gülerek yanına gitti. Eliyle çocuğun omzunu tuttu ve gülerek konuşmaya başladılar.
"Abi siz oturun ben babamı çağırıp geliyorum."
"Bekliyorum." Genç, gülerek bizden uzaklaşmaya başlayınca Kıvırcık, başıyla cam kenarındaki bir masayı işaret etti. Başımla onu onaylayarak işaret ettiği masaya ilerledim.
"Ege, hoşgeldin oğlum." Ona seslenilmesiyle elindeki telefonu bırakarak ayağa kalktı.
"Samet abi, nasılsın?"
"İyiyim evlat seni sormalı?" İsminin Samet olduğunu öğrendiğim adam gülümseyerek bana da baktığında başımı hızla iki yana salladım.
"Abi sevgili değiliz biz, arkadaşız sadece." Farkında olmadan havaya kalkan ellerimle birbirine sarılan adamlar ayrılarak bana baktılar. İkisinin de yüzünde anlamadıklarını bildiren bir ifade varken birkaç saniyeye kalmaz Kıvırcık'ın dişleri dudaklarını esir almıştı. Gülmemek için yapmıştı bunu.
"Aa şey, siz sormadınız daha tabii, bu kız kim diye." Oturduğum sandalyede biraz küçülmek adına başımı omuzlarını arasına alırken Kıvırcık kendini tutamamış, hafif bir kahkaha atmıştı.
"Lan gülmesene! Kitaplarda hep böyle oluyordu ben de havaya girdim şey ettim."
"Lan mı? İnsanlarda hiç terbiye kalmamış." Bunu Ege söylerken karşılaştığımız ilk zamanı getirmişti aklıma.
"O benim lafım bir kere, tamam mı?! Şey, Kelebek ben bu arada abi, memnun oldum." Adam gülerek elini bana uzattığında çekinerek uzattığı eli sıktım.
"Samet. Ben de çok memnun oldum kızım. Ee, ne getirelim size?"
"Bana bir sütlü kahve ve bir de çikolatalı pasta. Ve şey... Ege ne istiyorsa ondan işte." Ağzıma vurarak başımı camdan tarafa çevirdim. Seni buraya Ege getirdi, bırak da o versin siparişleri değil mi ama?
Adam, Ege'den de cevap aldığında yanımızdan ayrılırken Kıvırcık, kıkırdayarak karşımdaki yerine oturdu.
"Bak sen çok kitap okuyorsun. Bilmiyorum farkında mısın ama biz gerçek dünyadayız. Ne bir kitabın içerisindeyiz ne de herhangi bir film çeviriyoruz. Sen ne tür kitaplar okuyorsun anladım ve sanırım o kitaplarda adam böyle iri yarı, bayağı bayağı kaslı falan, kız da ince zayıf bir şey galiba ki sana giydirdiğim kıyafet üzerine tam olunca hissettiğin şeyi gördüm. Ne ben iri yarıyım ne de sen çok zayıfsın Kelebek."
"Oh be ne güzel! Eğlence çıktı sana da." Ege kıkırdayarak sözde öğütlerini sıralarken dalga geçtiğini çok iyi biliyordum.
"Ha bir de, görenler bizi sevgili sanmak zorunda değil. Ama nedendir anlamadım senin böyle bir hevesin mi var ne? Hani görenler bizi sevgili sansın f-"
"Susacak mısın ya? Utanıyorum zaten." Ege, bir kez daha kahkaha attığında içimden benimle dalga geçen o ağzına yumruk indirmek geçiyordu. Ne güzel olurdu be!
"Ah! Manyak mısın lan sen?" Yerime otururken ağzını tutan Kıvırcık'la yüksek bir kahkaha attım. Evet, içerideki herkes bize bakmış olmalıydı.
"Ohh, yemin ediyorum şöyle boğazımdan aşağıya doğru tüm yağlarımın eridiğini hissediyorum. Ağzının ortasına birkaç kez daha çaksam o kitaplardaki kızlardan daha ince olurum." Gülerek onu izlerken onun, elini ağzından çekmesiyle dudağının kenarında oluşan kan birikintisini gördüm.
"Vay be, elim de ağırmış değil mi? Aynı kendim gibi."
"Mal, ben sana kilolusun mu dedim?" Bozulduğum şeylerden birini anlamış olmalı ki bir yandan dudağındaki kanı silerken bir yandan da benimle konuşuyordu.
"İma ettin. Ve seninle ya da başka herhangi biriyle sevgili olma meraklısı değilim, tamam mı? Hem, seninle sevgili olana kadar gider Huriye ile çıkarım. Tamam belki beni çoğu zaman yalnız bırakıyor ama olsun. Ve yerinde olsam böyle dalga geçecek başka birilerini bulurdum." Tam kalkacağım sıra önüme getirilen kocaman bir dilim pasta ve dumanı üstünde kahve beni yerime mıhlarken bir önümdekilere, bir Kıvırcık'a bakıyordum.
"Ben bunları alıp başka masada yeyip gideceğim. Ödersin sen hesabı." Masanın üzerinden bana getirilen şeyleri alarak kapıya yakın bir masaya ilerledim. Arkamı döndüğümde ise Ege'nin yaptığı tek şey gözlerini devirirken derin bir nefes vermiş olmasıydı.
~~~
Seviliyorsunuz 🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
Teen Fiction🦋 Sayılar ön yargınız olmasın. Durmadan yazar, zihninde biriken onca kargaşayı gözü gibi koruduğu defterine aktarırdı. Yazmak rahatlatıyordu çünkü onu ve o, bu yüzden çok istiyordu verilen görevi, bu yüzden savaştı kazanabilmek için. Üniversite...