Elimde çevirip durduğum kalemi masanın üzerine bırakarak yavaşça geriye yaslandım. Kağıdın üzerinde kayıp giden çizgilere bakışlarımı çevirdiğimde ise tekrardan derin bir nefes çektim ciğerlerime. Başım ağrıyordu, bazı şeyleri kaldıramıyordu çünkü. Bazı şeylere dayanmıyordu.
Düşüncelerim zihnime ağır gelmeye başladıklarında karalama yaptığım bir defterdi önümde duran. Ne zaman dolsam bulduğum bir kalemi elime alır, zihnimin ellerimi yönetmesine izin verirdim. Oluşan her bir çizgiye kendimce bir anlam yüklesem de sıradan bir defterdi işte. Ama onu özel yapan bir şey vardı.
Defteri elime alarak aradığım şeyi bulabilmek için hızla çevirdim sayfalarını. İçinden bir fotoğraf, yüzüstü düştüğünde ise durarak yavaşça aldım onu elime. Arkasında yazan tarih dört yıl öncesini gösterirken yine dolmuştu gözlerim. Yine eziyet ediyordu anılarım bana. Yine eziyet etmelerine izin veriyordum. Her sabah neşeli görüntüme sığınıp her gece kendim olduğum gibi. Her şarkıyı onun için dinleyip, tüm kelimelerinde onu aradığım gibi.
Fotoğrafın ön tarafını çevirdiğimde yine buruk bir tebessüm oluşmuştu dudaklarımda. Tutamadığım gözyaşlarım birer birer yanaklarımdan kayıp giderken karşımda, bana gülen gözlerle bakan adamı izlemeye başladım. Sahip olduğum tek fotoğrafımızı avuçlarım arasında özenle tutarken yıllardır aşık olduğum o görüntüsünü bir kez daha kazıdım zihnime. Aşık olduğum gözlerine diktim gözlerimi. Saçlarında gezdirdim bakışlarımı. Sonrasında ise arkasından ona sarılı duran kollarıma baktım. Bir daha hiç bir zaman öylesine sıkı sıkı sarılamamıştım, sarılamayacaktım.
Odanın kapısının açıldığını duyar duymaz göz çevremdeki birkaç damlayı silerek hızla kapattım defteri. Buse'nin heyecanlı sesi kulaklarıma dolarken çekmeceye defterimi atarak yüzümü ona döndüm.
"Aşkım, hadi hazırlansana ya! Furkan mesaj attı iki saate gelin diyor. Kıvırcık da almış senin telefonunu taksiciden." Ben yüzüme gülümseme yerleştirmeye çalışırken başaramamış, Buse'nin yüzü ise çoktan endişeli bir hal almıştı.
"Kelebek neyin var? Ağladın mı sen? Bak yine domates olmuşsun." Burnumu çekerek gözlerimi kaçırdığımda anlayarak buruk bir tebessüm yerleştirdi yüzüne. Yavaş adımlarla yanıma gelerek yüzümü avuçları arasına aldığında ise yanaklarımı okşamaya başladı.
"Ah be kuzum, hiçbir şeyin senin şu göz yaşlarına değmeyeceğini anlayamadın halâ. Serbest bırak düşüncelerini, anılarını... Bırak ki seni alt etmelerine izin verme. Seni her seferinde üzmelerine izin verme. Serbest bırak onları ki başkaları yer edinebilsin zihninde. Orada olmaya değecek kişiler yer edinebilsin."
Yüzümdeki bir çift eli tutarak avuçlarım arasına aldım. İçten bir gülümsemeyi Buse'ye hediye ederken kafamı salladım.
"İyi ki varsın. Ve bu gece ne giyeceğime sen karar vereceksin." Hafifçe kıkırdarken kafasını salladı.
"Yapalım bakalım seni Pamuk Prenses."
***
"Beni Pamuk Prenses yapman gerekiyordu. Bir Buse yapmayacaktın. Ya göbeğimi saklamak için korse giymek zorunda kaldım ne kadar berbat bir şey bu biliyor musun?"
Öfkeli adımlarla Kıvırcık'ın oturduğu binanın merdivenlerini tırmanırken arkamdan kahkaha sesi yükseldi.
"Göbeğin olmasa büstiyer giydirecektim ama bunların içinde de az seksi durmadın hani. Gece sonunda teşekkür edeceksin bak bana." Üzerimdeki degaje yaka bluzün pantolonumdan çıkan kısmını tekrar içine sokarken gözlerimi devirdim. O sırada Buse yanıma gelmiş, çoktan zili çalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
Ficção Adolescente🦋 Sayılar ön yargınız olmasın. Durmadan yazar, zihninde biriken onca kargaşayı gözü gibi koruduğu defterine aktarırdı. Yazmak rahatlatıyordu çünkü onu ve o, bu yüzden çok istiyordu verilen görevi, bu yüzden savaştı kazanabilmek için. Üniversite...