Kural 2 : Senin gazetecilik okuduğunu biliyor. Sorularını direk değil, zamanı geldiğinde sor.
Dönem ödevimi vermem gereken dersin sonlarına geldiğimizde Serkan Hoca masasından kalkmış çıkışa doğru ilerliyordu. Önümdeki bilgisayarı kapatırken sınıftaki öğrenciler, bedava kıyafet satan mağazaya giren alışveriş delisi kadınlar gibi kapıdan çıkarlarken çantamı sırtıma geçirerdim. Arkalarından ben de takip ederek sınıftan çıktığımda telefonuma gelen bildirim sesi duraksamama neden olmuştu.
(Gelen mesaj) Kıvırcık Köpek :
'Ana binanın tam karşısındaki yeşilliklerin üzerinde oturuyorum.'
Derin bir nefes alarak ilerlemeye devam ettim. Okuldan çıkarak mesajda belirttiği yere doğru ilerledikçe gördüğüm şey gözlerimi merakla kısmama neden olmuştu. Hafifce seke seke onlardan uzakta giderek arkalarındaki ağacın arkasına gizlendim. Ege dönüp baksa beni görebilirdi ama o kızın beni tanıdığını düşünmüyordum.
"Ya Ege alemsin yemin ediyorum. Bu kadar eğlenceli olmayı nasıl başarıyorsun?" Eğlenceli?
"Yelda'cığım, abartma öyle övdüğün kadar değilim." Yelda"cığım"?
"Ay bir de alçak gönüllüsün. Vallahi çok iyi bir adamsın Ege." Alçak gönüllü? İyi bir Adam? Ne oluyor ya?
Siması bir yerlerden tanıdık gelen kıza yiyecekmiş gibi bakarken kızın gözleri bana kaydı. Yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsemeyle öne doğru atılırken Kıvırcık da görmüştü beni.
Yelda denen kız bana anlamsızca bakarken elimle yolu gösterdim.
"Hadi canım hadi, Ege'nin benimle randevusu var."
"Randevu?" Kız, çatılan kaşlarıyla Ege'ye bakarken o, umursamazca omzunu silkti.
"Bir nevi iş randevusu. Birkaç güne okula asılacak afişten de anlarsın zaten. Ben seni ararım, haberleşiriz." Ege göz kırptığında kız gülerek upuzun saçlarını geriye attı. Bu kız ben nerede görmüştüm?
"Ya peki, sonra görüşürüz o zaman." Kız cilveleşerek Ege'nin yanağından öptükten sonra arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. Derince bir nefes verirken kızın arkasından bakan Ege'nin kulağına doğru yaklaştım.
"Etraf yamyam dolu. Dikkat et de seni çiğ çiğ yemesinler." Kıvırcık, yine havalanan dudağının sağ tarafıyla birlikte umursamazca silkti omzunu.
"Yesinler. Hatta karşılıklı yeriz birbirimizi. Çok açım bu aralar." Yüzümü buruşturarak omzuna vurdum.
"Pislik." Kıvırcık kahkaha attığında ilerlemeye başladım. Hızla o da yanıma geldiğinde yüzüme bakıp bakıp gülmeye devam ediyordu.
"Sen de elimde bok tutuyormuşum da onu izliyormuş gibisin." Ona aldırmadan yürümeye devam ettiğimde kolumdan tutarak durmamı sağladı.
"Nereye gittiğimiz hakkında bir fikrin yok. Önden gitmek yerine beni takip edersen iyi olur."
"Sırf yetimhanedeki çocuklar için katlanıyorum sana." Ege yürümeye başladığında yanında onu takip etmeye başladım.
"Dolmuşla gider miyiz, taksi mi tutayım?"
"Yürüsek, olmaz mı?"
"Gideceğimiz yer yürümek için biraz uzun." Attığı hızlı adımlarına ayak uydururken omzumu silktim.
"Dolmuşa binelim o halde." Kıvırcık, başını olumlu anlamda sallarken durağa doğru ilerlemeye başladı.
Yaklaşık bir saatin ardından ilerledikçe yüzümdeki gülümsemenin arttığı bir yere ulaşmıştık. Sadece dört rengin var oldu bu yer, insana huzur veren nadir yerlerdendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
Teen Fiction🦋 Sayılar ön yargınız olmasın. Durmadan yazar, zihninde biriken onca kargaşayı gözü gibi koruduğu defterine aktarırdı. Yazmak rahatlatıyordu çünkü onu ve o, bu yüzden çok istiyordu verilen görevi, bu yüzden savaştı kazanabilmek için. Üniversite...