Gözlerim kapalıyken içimin kıpır kıpır olduğunu hissedebiliyordum. Sıkı sıkıya tutunduğum hayallerim kalbimdeki kelebekleri uçuştururken, biliyordum. O kelebekleri asla öldürmeyecektim. O kelebeklere her gün bir yenisi eklenirken fedakarlık yapan o canlıları, içimde asla öldürmeyecek, sonsuza kadar yaşatacaktım.
Kulaklarıma eğitmenin buğulu sesi dolsa da zihnim şu an kendini dış seslere kapatmış, kendi kafamda kurduğum görüntülerin seslerine açmış gibiydi. Ama yine de bedenimde bir şeyler hissediyordum.
"Kızım! Duymuyor musun beni?" Kolumun hızlı bir şekilde örselenmesiyle gözlerim korkuyla açıldığında etraftaki herkesin yüzünde eğlenen bir ifadenin olduğunu gördüm.
"Hı? Ne oldu?"
"Tren istasyona vardı."
"Hangi tren?" Hoca eliyle yüzünü kapatırken oturanlardan birinin kısa da olsa bir kahkahası yükselmişti.
"İsminiz diyorum, hanımefendi. Lütfeder de isminizi bize bahşederseniz gidip öğrenci listesinden tek tek bakmama gerek kalmaz."
"Ha, ismim! İsmim Kelebek ya. Hey, ne gülüyorsunuz be?" Omzumu sinirle kaldırdığımda sağ elimin avuç içi de dua eder gibi yukarıya çevrilmişti.
"Çok şükür isminizi öğrendiğimize göre tanışma faslının bittiğini düşünüyorum. Çünkü bu kıza daha fazla soru sorasım yok." Omzumu umursamazca silkerek oturduğum pufda biraz daha yayıldım. Bahçeye rengarenk pufları atmış, herbirimiz teker teker yerleşmiştik üzerlerine.
"Kelebek? Kelebek sen misin?" Karşı tarafımdan gelen bir kızın sesi, bakışlarımın o tarafa dönmesine neden olmuştu.
"Yok ben o Kelebek değilim."
"Okulda başka Kelebek yok."
"Nasıl yok? Arkanda uçuyor ya hayvancağız."
"Sessiz olur musunuz? İlkokul çocuğu gibi sizi susturmakla mı uğraşayım?" Omzumu bir kez daha silktiğimde etraftakilere bir kez daha baktım. Kıvırcık sağ çaprazımda, aramızda dört öğrenci olacak şekilde otururken beni izliyordu.
Derin bir nefes alı... Bir dakika! Beni mi izliyordu? Birbirine kenetlediğim kollarıma çevirdiğim bakışlarımı tekrardan Ege'nin yüzüne çevirdiğimde gözlerini kısarak bana baktığını gördüm. Evet evet! Beni izliyordu. Beni izliyordu ve ben ona baktığım halde gözlerini üzerimden çekmiyordu.
Başımı 'ne var?' anlamında iki yana sallarken büyüttüğüm gözlerimle gözlerinin içine bakıyordum. Omzunu öylesine silkse de bana bakmayı kesmeyince oflayarak gözlüğümü çıkartarak dizlerimin üzerine bıraktım. Yüzüme yerleştirdiğim yapmacık gülümseme ile Kıvırcık'ın yüzü olduğunu tahmin ettiğim silüete bakmaya başladım.
"İsimlerimizi öğrendik, öğrendik ancak bana göre birbirimizle biraz daha kaynaşmamız gerekli. Sonuçta zamanı geldiğinde içinizden seçtiğim gruplar beraber sahnede iyi işler çıkaracaklar." Kulüp hocası konuşmaya başlayınca gözlerimi ondan çeksem de gözlüğümü tekrar takmadım. Bu tür zamanlarda miyop olmam işime yarıyor, görmek istemediğim insanları görmek zorunda kalmıyordum.
"Sizleri gruplar halinde bölmeyi ve her bir gruba farklı görevler vermeyi planlıyorum."
Bu sabah, her tarafımdan fırlamaya hazır olan saçlarımla verdiğim savaşı bir süreliğine kazanarak at kuyruğu yaptığım saçımı, biraz daha sıktım. Arkamdan hafifce vuran rüzgar ise bana düşman kesilmiş, nefesini silah olarak kullanıyordu.
"Her birinizin ismini bu nedenle yazdım bu kağıtlara. Kura halinde olacak. Ve önceden hazırladığım bu kağıtlarda ise sizden istenilen görevler yer alacak." Eğitmenin gösterdiği şeyin bir poşet olduğunu anlamam zor olmamıştı.
"İlk grubu seçiyorum." Adam, elindeki kağıtları karıştırarak içerisinden seçtiği dört kağıdı kenara ayırdı. Ardından kenara ayırdığı kağıtlarda yazan isimleri okuyarak bu işi birkaç kez daha tekrar etti.
"Ve son olarak, Ege."
"Ne? Hocam Ege'yi tekrar atın kağıtların içine de başka bir isim seçin." Ege ismini duymamla kucağındaki gözlüğü alarak gözüme yerleştirdim.
"Hayır kızım, saçmalama."
"Ya ama..."
"Kelebek! Hayır dedim. Herkes kurada ne çıktıysa razı olacak." Oflayarak kendimi geriye verdim ve bana garip bir ifadeyle bakan Kıvırcık'a bakarak dil çıkarttım. O ise ona verdiğim tepkiyle gülerek önüne döndü.
"Bir diğer grupta olan son isim ise, Kelebek."
"Ya al işte farklı gruptayız!" İstemsizce ağzımdan çıkan yüksek sesle herkesin bakışları bana dönerken ellerimle ağzımı kapattım. Gözlerim karıştırılmış burun deliği gibi büyürken sol elimi ağzımı kapatmaya devam etmesi için ağzımın üzerinde bırakarak sağ elimle yamulmuş gözlüğümü düzelttim.
Hoca, gözlerini bir süreliğine kapatıp açarak tekrardan bana baktığında solumasında sabır yakarışları olduğunu hissetmiştim.
"Derdin ne senin? Anlatsana." Ellerimi tamamen indirerek kucağımda birleştirdiğimde omzumu hafife silktim.
"Sadece okumak ve istediğim yere gelmek istiyorum."
"O halde daha fazla konuşmanı önermem. Buradaki amaç tanıdığın insanlarla değil tanımadığın insanlarla kaynaşman. Sevdiğin bir insanla aynı grupta olman sana artı getirmez."
"Ya ama... Onu tanımadığım için yapıyorum zaten."
"Efendim?" Son cümlemi sadece kendimin duyabileceği şekilde söyledikten sonra eğitmenin sesi doldurdu kulaklarımı.
"Yok bir şey."
"Güzel. Şimdi görevleri veriyorum. İlk görev, ilk çıkan gruba." Hoca, sırayla görevleri de dağıtmaya başladığında Kıvırcık'ın yüzünde eğlenen bir ifade görmüştüm. Sinirle onu izlerken başıyla birlikte bakışlarını da bana çevirdikten sonra göz kırptı.
Vee, her şeyi yanlış anlamış olmalıydı.
Kaş yapayım derken göz çıkartmak sözünü yaşıyor olmalıydım.
"Aptal." Yavaşça oturuşumu düzelttim.
"Gerizekalı." Ellerimle yerden destek alarak kendimi, ayağa kalkmak için zorladım.
"Salaksın kızım sen." Yavaşça ayağa kalktığımda arkamı dönerek ilerlemeye başladım.
"Nereye?"
"İşem... Tuvalete!" Hocanın yüzüne bakmadan verdiğim cevapla birlikte koşar adımlarla tiyatro odasına ilerlemeye başladım. Daha ilk derslerden eksi puanı haneme yazdırırken fısıltıyla kendime sövmeye devam ediyordum. Tabii, sinirli olduğumda söylediğim saçma sapan sözler gibi biraz önce söylemek üzere olduğum kelime için de ardı ardına sıralanıyordu argolar.
"İçinden geçenleri ne diye söylüyorsun? Madem söylüyorsun ne diye bağırıyorsun ha akıllı?" Odaya girerek askılıklara yöneldim. Askılıktan aldığım çantayı sırtıma geçirerek arkamı döndüğümde ise adım atmak için kalkan ayağım havada kalmıştı. Sağ ayağımı yavaşça yere indirirken ise karşımda dikilen kişiye bakıyordum.
Kıvırcık, sırıtan bir ifade ile yüzüme bakıyordu.
"Ne var? Ne sırıtarak duruyorsun önümde?" Tepkime ve konuşma biçimime içimden bir yerlerden yüksek alkış sesleri yükselirken kollarımı göğsümde birleştirdim.
"İstersen grupları bir kenara atıp sadece ikimiz bir grup oluşturabiliriz. Ne dersin?" Gülümsemesi daha da genişlerken derin bir nefes aldım. Sağ kaşım havaya kalkarken benim de yüzümde hafifce bir sırıtış oluşmaya başlamıştı.
"Ah pardon sen de erkektin, değil mi ya?" Yavaşça ona doğru eğilerek yüzümü sahte bir edayla buruşturdum.
"Hepiniz aynısınız!"
~~~
Seviliyorsunuz ❣️🦄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
Fiksi Remaja🦋 Sayılar ön yargınız olmasın. Durmadan yazar, zihninde biriken onca kargaşayı gözü gibi koruduğu defterine aktarırdı. Yazmak rahatlatıyordu çünkü onu ve o, bu yüzden çok istiyordu verilen görevi, bu yüzden savaştı kazanabilmek için. Üniversite...