It was just mine

17 4 0
                                    

3 gün sonra

Gözlerinin kızarıklığını umursamadan yürümeye devam etti uykusuzca. Onu görme umuduyla yanıp tutuşuyordu ruhu.

Fakat yavaşça umudu sönerken bir kafeye adımını attı. Etrafı göremeyecek kadar yorgundu. Son gücünü kullanıp gözlerini kafede gezdirdi. Ama bir şey onu durdurdu. Hasretle yanan şey sadece ruhu değil aynı zamanda bedeniydi artık.

Dağılmış siyah saçlara ve eşsiz bedende gezdirdi gözlerini. Sevdiği adam da arkasına baktığında gördü o hayali.

Umursamadan döndü önüne. Ama bilmiyordu sol gözünden akan yaşı hızla sildiğini.

Çocuk yavaş yavaş adımlamaya başladı sevdiğine doğru. Son kez derin nefes alıp arada kalan beş adımlık mesafeyi kapatacağı sırada ölmek istemesine sebep olan şey oldu.

Sarışın bir çocuk hızla Jungkook'un yanına gelip sıkıca sarılarak dudaklarını dudaklarına kapattı.

Gözünden yaş akmıştı bile istemsiz. Arkasını dönüp yavaşça çıktı kafeden. Oysa ki çok emindi ona sahip olduğuna.

Yalnız kalmak istemiyordu Tae. O yüzden koşarak gitti sırdaşının yanına.

Kapı ikinci çalışta açıldığında hiç beklemeden sarıldı karşısındaki adama. Yol boyunca içinde tuttuğu çığlıklarını ağzından çıkardı kapı kapanınca:

'HOSEOK, HAKSIZLIK BU. O BENİMDİ SADECE BENİM.'

Yakın arkadaşı soru sormadan salona kadar gitmesine yardım etti. Çünkü biliyordu, sorsaydı asla o gözlerindeki çeşme kapanmazdı.

Genç adam başını sırdaşının kucağına koyup yan döndü. Çok yanıyordu canı. Tahmin edemeyeceğimiz kadar çok.

'Neden hep yalnızım Hoseok neden? Neden kimse yanımda kalmıyor. B-ben kendimden nefret ediyorum.'

Hoseok yavaşça saçını okşamaya başladı arkadaşının. Olayı anlamıştı bile, ve birazdan kucağındaki bedenin gözlerini kapatacağını biliyordu.

O gece sadece sustular. Kimse konuşmadı, ne Hoseok ne Jungkook, Tae dışında.

Uykuya dalmadan önce son kez sayıkladı çocuk:

'O benimdi...!

u are mineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin