Elimde ki bir bardak meyve suyumu yudumlarken aklım çorba misali karışmıştı. David, ceza meselesini sorduğumda bana cevap vermemişti ama biliyordum. O kadın bendim. Ama anlamadığım o oğlan neden bana saldıracaktı.
Daha doğrusu bana saldıracak mıydı.. Ben ormandayken ne olduğunu öğrenmeliydim. David'in beni nerede gördüğünü, o oğlanı nerden gördüğünü ve diğer ayrıntıları. Hepsini öğrenmeliydim. Ama ufak bir sorunumuz vardı. Bu olanları bilen tek bir kişi vardı. Ve o da konuşmuyordu.
David. Evet çok ufak bir sorun!
Onu, bu olanları anlatması için ikna etmeliydim. Eninde sonunda bana olanları anlatacaktı zaten.Bıkkın bir nefes aldım. Elimde ki boş bardağı tahta masanın üzerine koyduktan sonra salonda gözlerimi dolandırdım.
Ne kadar da normal bir insan evi gibiydi. Büyük bir kitaplık, bir kaç koltuk, televizyon ve masa. Sıradan birisi görse burada yaşıyon birinin kurt adam olduğunu anlayamazdı. Gerçi kim bu doğa üstü şeyleri biliyordu ki. Elimi şakaklarıma uzatıp biraz masaj yaptıktan sonra yavaş adımlarla kitaplığa doğru ilerledim. Yüzlerce kalın kitaplar vardı.
Elimi kitapların üzerinde gezdirdim bir süre. Bazılarının üzerinde yıpranmış bir doku vardı. Eski oldukları belliydi. Elime en kalınlarından bir tane aldığımda önce arka kapağını inceledim. Hiçbir şey yazmıyordu. Siyah kapağın üzerinde elimi gezdirdim. Değişik bir dokusu vardı.
Ön yüzünü çevirdiğimde sıradan bir yazı şeklinde olan ismini okudum
De legatis de natura
Garip bir ismi vardı. Kitabın yazarı kim diye baktığımda kitabın isminden başka bir yazının olmadığını gördüm. Açıkçası oldukça dikkatimi çeken bir kitap olmuştu. Kitabın kapağını açmak için kenarını tuttuğumda aynı zamanda etrafı kolaçan ettim.
Kapağı açtığımda bu sefer sararmış bir dalga beni karşıladı. Girişinde yine kitabın ismi yazdığında merakla diğer sayfaları çevirdim. Ama yazılar garip bir dilde yazılmıştı. Hüsrana uğramış bir halde kitabı kapatırken vücudumu bu kitabı okuma isteği doldurmuştu.
Üzgün bir halde kitabı rafa tekrar yerleştireceken başıma giren sancıyla kitap elimden öylece yere süzüldü. Bir elim başımı bulurken diğer elim hızla rafa tutundu. Bir kaç saniye sonra sancı yerini garip bir hisse bıraktı. Geçen sancıyla birlikte rahatlarken derin bir nefes çektim içime.
Sonra yavaşça yere eğilerek kitabı elime aldım. Kitabın önünü çevirip tekrar üzgünce bakmıştım ki bu sefer okuduğum ismi hiçte yabancı gelmedi. Bir dakika önce okuduğum o kelimenin ne anlama geldiğini bir anda bildim.
Sanki birisi bilmediğim bu dili zihnime yerleştirmişti. Şaşkın bir halde kitaba bakarken kendime gelebilmek adını gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Daha sonra kendimi sakinleştirmek adına fısıldadım.
"Sakin ol. Sakin ol. Derin bir nefes al. Sakin ol."
Kendime söylediklerime uyarak bedenimi rahatlatmaya çalıştım. Az da olsa gevşeyen bedenimle gözlerimi yavaşça açıp tekrar kitaba baktım. Değişen birşey olmamıştı biraz önce bilmediğim o isim artık zihnimde bir karşılık bulmuştu.
Doğanın elçileri
Zihnim o kelimenin karşılığını bu şekilde yaparken hızla sayfaları cevirdim.
Elçi, doğa, evren, kurtuluş, yaradılış, kehanet.. Sebepsizce bende karşılığı olan bu kelimeler beni iyice şaşkına uğrattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay |Nuntius 1|
FantasíaO gözlerini bir bilinmezliğe açmıştı. Peki bu bilinmezlik nelere sebep olacaktı... Kapak tasarımı İnstagram :Wattpadedair