Güneş, küçük odanın penceresine vuruyordu. Drake hiç uyumamış, bir yandan onu sinir eden James'in sözlerini düşünmüş, bir yandan da çok istediği Ruin akademisine seçilmek için tüm gücüyle gece boyunca antrenman yapmıştı.
Sabaha karşı zihnini ve bedenini dinlendirmek için uyumaya karar vermişti. James ve Conner'ın söylediği kafa karıştırıcı şeyler yüzünden bu pek mümkün olmamıştı. Çok erken bir saatte kalktı ve köyden çıkmadan önce aldığı kıyafetleri giydi. Hiç uyumamasına rağmen yorgunluk belirtisi göstermiyordu. Bunları düşünürken küçük odayı inceliyordu. Odasında küçük bir yatak, siyah bir dolap ve beyaz bir çalışma masası vardı. Çok pahalı olmasına rağmen, odanın içinde bulunanlar vasat denilecek kadar olma sada berbattı. Drake hemen odayı incelemeyi bırakıp hızlı bir şekilde insanların bulunduğu alt kata ilerledi. Masalarda göz gezdirdi. Herkes kahvaltı ediyordu. Han gerçekten kalabalıktı. Çok geçmeden Conner ve James'in oturduğu masayı buldu. Yüzüne sahte bir gülümseme kondurdu ve konuşmaya başladı.
"Çok bekletmedim umarım?"
James, Drake'in gülümsemesine karşılık verdi.
"Biz de yeni gelmiştik oğlum. Seçmeler başlayacak. Heyecanlı mısın?"
Drake James'in sorduğu soruları geçiştirdi. Bu adama karşı gerçekten hiç ısınamamıştı. Her şey çocuk oyuncağıymış gibi tüm ırkların kaderinin Drake'e bağlı olduğunu söylemişti. Başka biri bunları duysa inanmazdı. Gerçekten şaka gibiydi.
Drake en çok ustasının ihanetine üzülmüştü. Amcasından sonra en çok güvendiği kişiydi. Ama Ustası ona ihanet etmişti. James ustasına neler olduğunu anlatmamıştı. Gece anlatılanlar da kafasını çok fazla karıştırdığı için aklına gelmemişti. Hemen merakla sordu.
"İçimde bulunan ruha ne oldu? İletişim kurmaya çalışıyorum ama bir cevap alamıyorum."
James biraz düşündü ve cevapladı.
"O ruha çok fazla güvendiğini biliyorum Drake. Ama o senin güvenine karşılık yapmaması gereken bir şey yaptı. Onu bedeninden çıkartmak zorunda kaldım evlat."
Drake böyle bir şey olduğunu tahmin etmişti. İçinde fırtınalar kopsa da belli etmedi. Başını salladı ve kahvaltı etmeye başladılar.
James ve Conner, Drake'in sıkıntılarını anlamış gibiydiler. Onu kendi haline bıraktılar. Sessiz geçen kahvaltı sonrasında James hancıya ücretini ödedi ve handan ayrıldılar.
Şehir gerçekten çok kalabalıktı. Biraz yürüdüler ve Conner konuşmaya başladı.
"Anka şehrine yürüyerek 3 saatte gidebiliriz."
Drake'in yüzü düştü. Hemen Conner'in sözünü kesti.
"Ama seçmelere 2 saat var. Nasıl gideceğiz?"
Conner gülümsedi ve konuşmasına devam etti.
"Bu seçmelerin senin için çok büyük bir önem taşıdığını biliyorum oğlum. James birazdan gelir. Biraz sabredersen nasıl gideceğimizi göreceksin."
Drake gerçekten çok sabırsızdı. Kafasında seçmelere geç kaldığında olacakların senaryosunu kurmaya başlamıştı bile. Yaklaşık 10 dakika sonra James 3 atla birlikte dönmüştü.
"Hadi beyler akademiye geç kalmak istemeyiz. Atlara binin!"
Conner ve Drake hemen söyleneni yaptılar. Atlar çok hızlı gidiyordu. Seathr şehrinde bulunan çocuklar ve aileleri de Anka şehrine gidiyordu. Çok geçmeden büyük bir grupla birlikte şehre yaklaşmışlardı. Şehrin surları Seathr şehrindeki surlara göre çok daha güzeldi. Surlar alabildiğine uzundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehr-i İblis: Karanlığın Çöküşü
FantasyBuzul mavisi gözleri göklerden bile daha berrak olan adam önündeki heyecan, korku ve endişelerini belli eden ancak krallıklarını koruma umuduyla dolup taşan orduya bakıyordu. Büyük, acı dolu ve kaybın bol olacağı bir savaş yine insanlığın kapısında...