Ceketimin fermuarını açıp içinde bulunan siyah astara baktım. Kafamı aşağı yukarı salladım ve gülümsedim.
"Rahatsız ediyordu zaten."
Bir ağızdan güldüğümüzde arkadaki kapı ses çıkarıp açıldı. Arkamı dönüp içeriye giren görevliye baktım. Gelen Billy'di. Siyah saçlarını sıkıca toplayıp at kuyruğu yapmıştı. Yüzünde, baktığınız anda kendini üstün gördüğünü kavrayabileceğiniz bir ifade mevcuttu. Yakın bir mesafeye geldi ve İngiliz aksanıyla harmanlanmış Türkçe kelimeler ağzından döküldü.
"Bildiğiniz üzere bir kaç gün evvel bir arkadaşınız kendince bir deneme gerçekleştirdi. "
Billy bakışlarını doğrudan üzerime yönlendirirken alandakiler de bana kaçamak bakışlar atıyordu. Kızaran yanaklarımı söndürmeye çalışsam da işe yaramadığını yüzümde yükselen sıcaklıktan anlayabiliyordum. Billy boğazını temizleyip konuşmasını sürdürdüğünde bakışların odağı yeniden o olmuştu.
"Bu arkadaşınız yüzünden haftalık bahçe gezileri ayda bir olacak. Tek seferde çıkan kişi sayısı beşten üçe düşürülecek ve her bir kişinin yanında görevli bulunacak. Bundan sonra yaptığınız herhangi bir hareketin sadece sizi değil diğer kişileri de etkilediğinin farkında olmanız için konuşuyorum. Bizim denetimimiz altındayken başarısız olmanız kaçınılmaz. En azından kendinizi ve diğerlerini daha fazla mahkumlaştırmayın."
Billy konuşmayı bitirince ortak alandaki insanlardan homurtular yükselmeye başlamıştı ve bu söylenmelerin hedefinde ben vardım. Bulduğu aralıklardan gözlerime hücum eden yaşları göz yuvalarımda tutmak için büyük çaba sarf ediyordum. Billy'nin yüzünde istediğini elde etmiş ifade belirirken koğuşuma ilerledim. Ben koğuşuma ilerlerken Billy'de çıkışa yönelmişti. Koğuşuma girip yatağıma oturdum ve dizlerimi kendime doğru topladım kollarımı bacaklarıma sardığımda göz yaşlarım bu anı bekliyormuş gibi dökülmeye başladı.
Böyle olmasını istememiştim. Bencilce davranmış ve geride kalan diğer mahkumları daha çok sıkıştıracaklarını ön görememiştim. Ölmüş olsaydım eğer arkamda bıraktıklarıma şuan olduğundan çok daha katı davranacakları aşikardı. Üç rütbeli olan görevli haklıydı. Sadece kurtuluşa odaklanmıştım ve bu en basit yoldu. Planımın sonuçlarını düşünmeden gözümü karartmak bana ve içinde bulunduğum mahkum topluluğuna pahalıya patlamıştı. Burnumuzda tüten özgürlüğün kokusunun biraz daha silinmesine neden olmuştum. Alçak sesle kendi kendime söylendim.
''Kendini suçlamayı kes.''
Yanaklarımda yol yapan göz yaşlarını elimin tersiyle uzaklaştırmaya çalıştım ve derin nefesler alıp vererek kendimi sakinleştirmeye çabaladım. Ağlama seanslarını sıkça yaşadığım için kendimi toparlamam fazla zamanımı almadı. Kafamı koğuştan dışarıya çıkarıp ortak alanın nabzını yokladım. Herkes kaldığı yerden devam ediyordu. Hızlı bir tarama sonrasında tek başına duvara yaslanmış vaziyette çevreyi gözlemleyen Sude'yi gördüm. Sakin adımlarla ona doğru ilerledim. Sude ona ilerlediğimi fark edince kaşlarını kaldırıp bana baktı. Yaklaştığımda gülümseyip konuştu.
''Özledin beni herhalde.''
Gülümsemesine karşılık verip onun gibi sırtımı duvara verdim. O doğrudan önüne bakarken ben ağırlığımı sağ bacağıma verip hafiften ona doğru dönük durdum. Lafı dolandırmadan aklımdaki soruyu ona ilettim.
''Kafanda gruba söylemediğin başka fikirler olduğunu düşünüyorum. Bana bir kaçını anlatırsan bende üzerine düşünebilirim.''
Sude sorum karşısında biraz afalladı. Dudakları sağa doğru kıvrılıp büzüştü. Yanağının içini dişliyordu ve söyleyeceklerini seçiyordu. İnsanların davranışlarını okumak çocuk olarak buraya hapis edilmemden gelen bir yetenekti çünkü çocuksanız kimse sizi dinlemezdi. Susmak zorunda kaldığım bu süreçte gözlem benim için bir eğlenceydi. Şimdi ise bu gözlem birikimi insanlardan bir adım önde olmamı sağlıyordu. Sude'nin cevabı gecikince alt dudağımı büküp yalandan bir hüzne büründüm ve konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gezegene Tek Yön
Science FictionDarbeyle bölünmeye çalışılmış dünyanın başarısız kesiminin denek olarak kullanıldığı dönemde Mars'ta tutsak edilmiş küçük kız büyür ve dünyanın düzenini yeniden kurabileceği bir fırsat keşfedince tehlikeli sularda yüzen bu grubun içerisine dahil olu...