Bir defter edinmiştim, aylardan Aralık. 01.12.12
Onu yazmak için. Bundan önce onu hep ona yazardım. Benden önce uyuduğu gecelerde mesela, sabaha kadar onunla konuşurdum. Bu da öyle bir geceydi, sanıyordum. Öylesine bir geceydi en başta, yeni duş almıştım. Her gün ona güzel kokabilmek, her gün ona bir önceki geceden daha güzel görünebilmek için yaptığım rutin şeylerden biriydi. Çünkü o böyle severdi. Neyi nasıl severdi bilirdim ben. Beni de böyle severdi. Severdi ama ya. Severdi. Akşam sekizden sonrası bize aitti. Bazen bu dokuzu bulurdu ama olsundu. Tüm gün uğraşılan saçma sapan tonlarca işin ardından üç dört saat benim için öyle kıymetliydi ki, bacaklarıma kremimi sürerken seslenişini duydum, ama ne sesleniş. Ilk kez sesini duyuyormuşum gibi aynı zamanda sanki ilk ağlayışına tanık olmuşum gibi tanıdık gelişi. Ben ona çokça sevgili hep biraz anne oldum ya, en çok annesine özendim. Seslendi ve içim hop etti. Hani heyecan anında midemizde bir şeyler dans etmeye başlar ve korku anında da onların üstüne sıcak su dökülür gibi olur ya işte ikisinin karışımı bir histi onun sesini duymak. Bana başka bir seslenişi vardı, asla adımı kullanmazdı. Ne mi derdi peki?
M...
-Yardıma ihtiyacın var mı hayatım?
Olmuyor...
-Hayıır.
Ne büyük bir kurgu bu ne büyük bir plan ki Tanrı izin vermiyor. Kaderdir deyip geçiyoruz ya yeri dolmuyor.
Odaya giriyor gibi ama aslında telefonum çalıyor. Onun ilk kez sesini duyuyorum, sesime aşık olduğunu söylüyor. Şimdi düşününce de ne komik geliyor bu bana, öyle aşk mı olurmuş? Oysa o zaman çok sevmiştim bunu. Sonra hiç susmama kararı alıyoruz geceler boyu. Boynu boynuma temas eder gibi ses tellerimiz sevişirmiş gibi, büyük bir keşfi yineliyoruz. Kahkahalarım inlemelerine karışıyor, yeminler sıralanıyor.
O geceyi anımsıyorum. Öğlen iki suları, telefonum çalmış. Ikinci kez çalınca fark ediyorum ama arayan numarayı tanımıyorum.
-Alo.
-Ben geldim.
O geldi. Bana inanır mısınız?