Karşımda gördüğüm kişi ile âdeta yerimde kalakalmıştım. Bu o'ydu. Aşiret toplandığında da burdaydı ama o zaman aşiretten biridir diyerek umursamamıştım. Şimdi buraya gelme amacı...
Aklıma dank eden gerçekle gözlerim kocaman açıldı. O benim evleneceğim adamdı. Nasıl olurdu ki? Tamam aşiret toplandığı gün çok sınırlı olduğu gözümden kaçmamıştı ama , asla aklıma gelmemişti sahra'nın ağabeyi olacağı."Çekil önümden!" Dedi buz gibi sert bir sesle. Sesinin sertliği ve bağırmasından dolayı yerimde sıçramıştım. Hemen kenara geçtim. O da çekildiğimi görünce direk geçmişti. Hâlâ şokun etkisindeydim.
İçeri misafir odasına geçtiğimde, babam ve Fikret ağa dedikleri adam yan yana oturuyordu. Annem de fikret Ağa'nın yanında gelen kadınla birlikte oturuyordu. Serhad ağabeyim odaya girince başını kaldırıp bana baktı. Ağabeyimle göz göze geldiğimde bana hafifçe tebessüm etti. Bende aynı tebessümle karşılık verdim. Hemen ağabeyimin yanına baktığımda o oradaydı. Ona taraf baktığımda gözlerinde birçok duygu ile bakıyordu bana. Bunlar; öfke , kin , nefretti. İstemsizce yutkunup Dila yengem ve yağmurun yanına oturdum. Yavuz bugün odasından çıkmayacağını söylemişti. Annemler ısrar edince hasta olduğunu söyleyip gerçekten gelemeyeceğini söylemişti. Aslında herkes neden gelmediğini biliyordu ama kimse ses etmiyordu.
"Eee nasılsın Hasan Ağa ? Sağlığın sıhhatin yerinde inşallah?"
Fikret aga'nın babama sorduğu soruya kafamı kaldırdım. Adam hiç soğuk bir tonda konuşmamıştı. Aksine sanki ortamı yumuşatmak ister gibi konuşmuştu."Böyle bir durumda nasıl olunursa öyleyim Fikret ağa! Seni sormalı ? İyisin inşallah bir sıkıntı yok?"
"Çok şükür iyiyim. İşler nasıl gidiyor?"
Babamların ettiği sohbete dalmıştım ki Dila yengemin dürtmesiyle ona döndüm.
"Lavin canım kahveleri yapalım hadi " dedi. Kafamla onaylayıp yerinden kalktım. Tam kapıdan çıkacakken onunla göz göze geldim ve kafamı hemen önüme geri çevirdim. Bakmaya korkulacak kadar derin gözleri vardı. Ve şu anda bana o kadar öfkeyle bakıyordu ki daha fazla duramayip kendimi mutfağa attım.Kahveler hazır olduktan sonra hepsini tepsiye yerleştirdim ve tepsiyi elime aldım. Yağmurun 'tuz atma' konusunu açmasına izin dahi vermeden kendimi odaya atmıştım. Önce babama ve ardından Fikret ağa ya sonra da annemlere vermiştim. Serhad ağabeyime de verdikten sonra birtek o kalmıştı. Eğilip kahveyi verirken saçlarım önüme gelmişti o yüzden tek elimle kahveyi verip saçımı geri attım. Kahveyi verdikten sonra geri çekilecektim ki gözlerim gozlerine takıldı. Fakat o bana bakmıyordu. Baktığı yere dikkat ettiğimde hemen dogruldum ve tepsiyle birlikte yerime geçtim. Boynuma bakıyordu! Ya o hareketi farklı bir amaçla yaptığımı düşünüyorsa? Diye içimden geçirmeden edemedim. Anında bu düşünceyle yanaklarim kızardı.
Gelen sesle, etegimin ucuyla oynamayı bırakıp kafamı kaldırdım."Hasan Ağa ! Sebebi ziyaretimiz mâlum. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Lavin'i oğlumuz Mirza ' ya istiyoruz."
Duyduğum isimle gözlerim kocaman açıldı. 'mirza' benim ilerisi için kurduğum hayalimdeki isimdi. Hep derdim ki 'ilerde bir erkek çocuğum olursa adını Mirza koyacağım'. Çok severdim o ismi. Şimdi evleneceğim adamın ismi oydu. Ne güzel dalga geçiyordu hayat. En sevdiğim isim hayatı boyunca bana nefretle bakacak olan adamın ismiydi...
"Keşke koşullar farklı olsaydı fikret ağa ama olan oldu. Verdim gitti..."
Babamın söylediği cümleyle gözlerim doldu. Bu kadardı işte . Benim hayatımda ki söz hakkım bu kadardı. Bu saatten sonra ise hiç olmayacaktı. Artık kendi evimde değildim. Ailemde değildim. Bir adama ve onun isteklerine bağlı yaşayacaktım belki de. Beni ömrü boyunca sevmeyecek, benim ömrüm boyunca sevmeyeceğim bir adama...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Buruk Tebessümü
RomanceBirbiriyle kesişen iki hayatın hikayesi... Berdel yüzünden birbirine mecbur kalmış iki insan... Ve birbirlerinin kalplerine her geçen gün kazındıklarını bilmeden geçirdikleri bir evlilik. Peki ya o iki kalp birbirinden nefret ettiklerini düşünürke...