"Ee kapıda kaldınız kızım gelsenize içeri."
Konuşan kaynanasıyla irkildi Lavin. Gözlerini annesine çevirdiğinde kısılmış gözlerle kendisine baktığını gördü. Buna karşılık sert bir biçimde yutkundu. Ne diyecekti şimdi? Ne açıklama yapacaktı? Annesi gerçekten çok zeki bir kadındı ve büyük ihtimalle olayı çözmüş olmalıydı.
Elini hafifçe sıkan kocasına çevirdi gözlerini. Kasılan çenesiyle ailesine baktığını gördüğünde bir an dank etti herşey kafasına. Mirzanın kendisine olan kini nefreti geçmiş olsa bile ailesine karşı hâlâ öfke doluydu. Ve tam şu anda ailesi evlerinde oturmuş kahvelerini içiyordu. İçten içe ailesini üzecek birşey söylememesi için dua etti. Gerçekten böyle birşey yaşamak istemiyordu. Tek istediği artık sorunsuz ve sevdikleriyle huzurlu bir hayat geçirmekti. Fazlasında gözü yoktu.
"E haydi kızım girsenize ne duruyorsunuz far görmüş tavşan gibi."
Elini bırakıp birden arabaya doğru yürümeye başlayan kocasına baktı tekrar Lavin. Soran gözlerle ona doğru yürüdü. Nereye gidiyordu? Eve girmeye bile tenezzül etmeyecek miydi? Kocası tam kapıyı açıp arabaya girecekti ki seslendi.
"Mirza nereye gidiyorsun?"
Kocasının gözleri kendisine çevirdiğinde attığı adımlar bıçak gibi kesildi. O gözler neden öyle bakıyordu? Neydi o duygu? Öfke? Kin? Nefret? Belki de hepsi. Korkuyla yutkunup adımlarını hızlandırdı. Kocası bir ayağı arabada diğeri dışarda kendisine bakıyordu. Yanına yaklaşıp tekrar konuştu.
"Nereye gidiyorsun? Eve bile girmeyecek misin?"
Mirza gözlerini sinirle yumdu. Ne diyordu bu kadın? Hiçbirşey olmamış gibi o ailenin yanına mi gidecekti? Evlerine gelmiş kimseyi kovmazdı. Bu düşmanları bile olsa yapmazdı. Fakat oturup çay kahve içecek kadar da geniş değildi. Karısını üzmek istemiyordu ama yine de sinirlenince kime ne dediğini bilmiyordu.
"Sonra, Lavin. Sonra."
"Ne sonra Mirza? Evine bile sırf ailem var diye adım atmıyorsun. Bu kadar nefret niye? Herkes yerinde mutlu. Ne getirisi var sana düşmanlığın? Ne getirisi var bu nefretin? Kinin? Artık sende hayatına bak. Unut bu düşmanlığı. Eğer böyle devam ederse nasıl mutlu olacağız Mirza? Ben ailemden vazgeçmem. Geçemem. Peki benim için herşey dediğim adam benim ailemden nefret ederken nasıl mutlu olacağım? Ya da sen? Sen sevdiğin kadının ailesinden ölesiye nefret ederken nasıl mutlu bir evlilik sürdüreceksin?"
" Hiçbirşey geçmedi. Benim öfkem de hâlâ geçmeyecek kadar taze, kinimde. Benden senin aileni sevmemi bekleme. Evime gelmişler. Evime gelen düşmanım bile olsa baş tacıdır evimden kovacak kadar haysiyetsiz değilim. Ama benden senin aileni sevmemi bekleme. Sen benim içimsin, canımsın. Ama bırak benle sana aileni karıştırma. İstediğin zaman git gör, istedikleri zaman gelsinler görsünler ama benden senin aileni sevmemi bekleme Lavin. Bekleme."
Herşeye rağmen kendini zorlukla tutan kocasını üzgün bir şekilde dinledi Lavin. Bu adam bu kadar merhametli bir adamken nasıl bu kadar öfke dolu kalabiliyordu? Tamam, yaşanan hiçbirşey kolay değildi. Hiçbirşey hemen sindirilecek şeyler değildi ama yine de herşeye rağmen birbirlerine olan kinlerini unutup aşık bile olmuşlardı. Hallolmayacak ne kalmıştı ki? Bu da hallolurdu elbet. Bazen evlilikte gerçekten herşey fedakârlığa bakıyordu.
" Peki, tamam. Teşekkür ederim yinede. Yani size gelmelerine birşey demediğin için. Ee şimdi nereye gidiyorsun? Şirkete mi?"
Karşısında kendini gülümsemeye zorlayan ve anlayışla konuşan karısına bir kez daha imrendi Mirza. Bu kadın gerçekten herşeyiyle onundu ya, gerçekten kendisine aşkıyla karşılık veriyordu ya, başkasına olan nefreti de önemsizdi, kini de. Farkında değildi ama siniri geçmiş ve dudağında kıvrımla seyrediyordu karısını.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Buruk Tebessümü
RomanceBirbiriyle kesişen iki hayatın hikayesi... Berdel yüzünden birbirine mecbur kalmış iki insan... Ve birbirlerinin kalplerine her geçen gün kazındıklarını bilmeden geçirdikleri bir evlilik. Peki ya o iki kalp birbirinden nefret ettiklerini düşünürke...