Bayağı uzun bir bölüm oldu ama sonunda final :') iyi okumalar.
O gün laboratuvardan ayrılmamdan kısa bir süre sonra Minseok bana Jongin'i ve Kyungsoo'yı içeri aldığına dair haber yollamıştı. Şimdilik halledilmesi gereken şeyler vardı. Kyungsoo ve Jongin'i bir süre, etraf iyice sessizleşene kadar bir depoda saklayacaktık. Daha sonrasında ise gece yetkililerin geleceği saatteki karmaşayı fırsat bilerek onları gitmeleri gereken yerlere götürecektik.
O esnada ise babamı oyalayıp belirlenmiş saatte bu deneyi yapması için bekletecektim. Bir yandan da gece bütün halkın dışarıda toplanma planı gerçekleşecekti ve bizim planı da devreye sokacaktık. Bir sıkıntı çıkmadığı müddetçe her şey tıkırında ilerlemeliydi. Suho'nun dışarı ile ilgili her şeyi ayarladığına şüphem yoktu.
Babamla geçen kısa süreli bir konuşmanın ardından onu zaman konusunda ikna edebilmiştim. Geceye doğru üstlerinin geleceğini söylemiş ve beni geri laboratuvara yollamıştı. Bunun üzerine Min Hee ile olay el atmaya koyulmuştuk.
Enjekte edilecek panzehirleri güvenli bir şekilde kilitli bir kutunun içine koymuş, bunu ise kapıya yakın bulunan temizlik dolaplarına saklamıştık. Asıl şırıngaların içine ise sakinleştirici yerleştirmiştik.
Bütün bunları yaparken aklımdan yaşanacaklar geçiyor olsa da elimden bir şey gelmiyordu. Kaç kişi geleceklerinden emin değildim ama onları öldürmekten başka çarem yoktu. Bu ülkenin arkasında yatan korkunç gerçeği ortaya çıkarmak için aklıma gelen en iyi yöntem buydu.
Hazırlıklar tamamlandığında Belirlenen saate yaklaşmıştık. Minseok'dan kamera sistemi ile havalandırma sistemine tam bir giriş sağladığını öğrendiğimizde babamın yanına gidiyorduk. Gelecek olan yetkilileri onun odasında beklememizi istemişti. Tabi oraya Chanyeol'u da getirecekti. Bundan hiç ama hiç hoşnut olmasam da bir şeyler düşünmüştüm.
Odaya vardığımızda Chanyeol'un çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Direk yanına gittiğimde ise babamdan bir gülme sesi çıkmıştı.
"Gerçekten onu o kadar önemsiyor musun?"
Bu söylediğinin ne kadar saçma olduğunu yüzüne vurmak isterdim ama sadece bakışlarımı ondan çektim ve sustum. Sinirlenmiş olacak ki aniden ayağa kalkmıştı.
"En küçük hareketinde sizi mahvederim. Anlıyor musun!?"
Bu sözleri içeride neler karıştırdığımızı bilmediğine işaretti. Kyungsoo ve Jongin'i bile içeri sokrakren ruhu duymamıştı ki onları atıkların atıldığı yerden içeri sokmuştuk. Orada ne kamera vardı, ne de güvenlik. Zaten küçücük bir çocuğun tek başına kaçabildiği bir yerden ne beklerdiniz. Beyaz kuğulara oluşturdukları baskıya güveniyorlardı. Ama bu onların sonunu hazırlıyordu.
"Sana söyledim. Bir şey yapmayacağım. Yapamam. En az senin kadar bu iğrenç durumdan kurtulmak istiyorum."
"Bunu anladığına sevdindim."
Bir süre sessiz kaldığımız anlarda Min Hee'nin telaşlı bakışlarına denk geldim. Ben de telaşlıydım. Onu sakinleştirmek için yapabileceğim hiçbir yoktu. Öyle ki korkum kapının açılması ile içeri giren yetkililerle artmıştı.
Toplamda altı kişiydiler. En üst kademe yönetici hariç altlardan ülkeyi parmağında oynatan birkaçı vardı. Bu adamların bunca zaman neler yapmış olduğunu hatırlamak beni deli ediyordu. İnsanların hayatlarıyla oynamışlardı ve oturdukları makamda huzur içinde yaşamışlardı. Hepsinden tiksiniyordum. Bu gece bunu bitirecek olmak bütün her şeye değerdi.
"Hoşgeldiniz efendim." Babam gidip diğerleri ile el sıkışırken kısık konuşmaları arasında bakışlar bana dönmüştü.
"Bu oğlum Baekhyun. Panzehiri bulan kişi. İzninizle sizi bu durumdan kurtaracak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Swan 〆 Baekyeol
Fanfiction[Tamamlandı] Hikaye, bildiğimizin dışında, bir ülkede meydana gelen bir patlamanın ardından oluşan bir zamanda geçiyor. İki farklı renk, Biri siyah, biri beyaz, Ve iki farklı ayrım...