chapter five: stark tower

987 89 39
                                    

EKİM 2013, NEW YORK

Steve, kendisi için önemli olan her şeyi içine tıkıştırdığı iki çantayı tutarken, ve önünde tüm heybeti ve görkemiyle uzanan Stark Kulesi'ne bakarken ne hissettiğini tam olarak bilmiyordu. Stark'ın teklifini kabul ettiğini arayıp söylemesinin üzerinden dört gün geçmişti. Bir hafta boyunca kulede tüm takım arkadaşlarıyla yaşama fikrinin enine boyuna düşündükten sonra teklifini kabul ettiğini söylemişti Stark'a. Steve sesli bir şekilde dillendirmek istemese de, aslında Stark'ın onu ilk aradığı günden beri cevabı evetti. Bir hafta sonra bunu duyurmak belki çok hevesliymiş gibi görünmek istememekti, belki de yalnız olduğunu ve eşlik edilmeye ihtiyacı olduğunu kabullenmek istememekti. Ama sonuçta Stark'ın teklifini kabul etmişti. Ona birkaç gün içerisinde kuleye taşınabileceğini söylediğinde, Stark'ın memnuniyet dolu sesini duyduğunda ve telefonun diğer ucundaki adamın yüzündeki gülümsemeyi bir diğer uçtan görebilir gibi olduğunda, Stark'la da yaşamanın o kadar kötü bir fikir olmadığı konusunda emin olmuştu.

Şimdi ise buradaydı. Göz korkutucu kulenin tam karşısında, tereddütlü ve kalbinde isimlendiremediği bir korkuyla. Neyden, neden korktuğu konusunda hiçbir fikri yoktu, kaç dakikadır burada durmuş kuleyi izlediği konusunda da. Tüm tereddütlerini ve korkularını yutkundu, ve karşıya geçip kulenin girişine doğru ağır adımlarla ilerledi. Cam kapı kolayca açıldı, ve Steve bir yıl sonra yeniden kuleye adımını attı. İçeride, resepsiyon bankosunun arkasında güler yüzlü genç bir kız duruyordu. Steve de güler bir yüz görmenin içinde oluşturduğu sıcaklıkla genç kıza gülümsedi ve ona doğru ilerdi. Genç kızın kestane rengi saçları sıkı bir yandan topuzla toplanmıştı, fakat inatçı bir iki tutam kulağının arkasına iliştirilmişti. Yüzünde geniş, ama bir o kadar samimi ve nazik bir gülümseme vardı.

"Yüzbaşı Rogers, hoş geldiniz. Bay Stark geleceğinizi söylemişti."

Steve başıyla kızı selamladı. Etrafta hızlıca gözlerini gezdirdiğinde, lobideki diğer insanların da ona baktığını fark etti. Bakışlarını geri resepsiyon görevlisine çevirdi. "Ah, şey, Bay Stark ve geri kalan Avengers...?"

"Tüm Avengers ekibi şuanda ortak kat olan 88.kattaki oturma odasında sizi bekliyor Yüzbaşı," diyerek yanıtladı genç kız onu yumuşak ve resmi bir ses tonuyla.

Steve gülümseyerek başını salladı. "Teşekkür ederim," dedi, beyaz gömleğinin sol kısmında asılı duran isim kartına baktı. "Heather."

Kız da gülümseyerek başını salladı. "İyi günler, Yüzbaşı. Tekrardan hoş geldiniz."

Steve tekrardan kızı selamlayıp ilerideki asansöre doğru ilerledi. Asansörün kapıları açıldı, Steve içeri girdi. Çantaları asansörün zeminine bırakırken, 88.kata gitmek için düğme aradı fakat göremediğinde kaşları çatıldı. O esnada bir anda nereden geldiğini anlamadığı bir ses yükseldi.

"Hoşgeldiniz, Yüzbaşı Rogers." Pürüzsüz İngilizce aksanlı bir ses, düşüncelerini böldü ve neredeyse olduğu yerde sıçramasına sebep oldu. Tetikte, sesin geldiği yöne baktı fakat asansörde yalnızca kendisi vardı.

"Kim konuşuyor?" diye sordu Steve gerçekten kafası karışmış bir şekilde. Ses tavandan gelmişti, biri onunla hoparlörden mi konuşuyordu? Ve konuşuyor olsa bile kim olabilirdi ki?

"Ben JARVIS," dedi pürüzsüz ses. Jarvis? "Bir yapay zekayım, seneler önce Bay Stark tarafından yaratıldım. Kulenin işleyişinden ve Bay Stark'ın gerekli gördüğü başka birtakım görevlerden sorumluyum."

Yapay zeka. Harika. Henüz tuşlu telefon kullanmaya yeni alışmış bir adamın hayatına dahil olmuş harika ve renkli bir sürpriz. Tavana baktı. "Şey, ah, JARVIS?"

Untold • StonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin