Gaza iyice basıp yağmurlu yolda hızla ilerlemeye başladım. Kulağımda çalan şarkı beni iyice gaza getiriyor, yanımdaki arabaları sollayarak yoluma devam ediyordum. Hava kararmaya başlamıştı, bu saatler Bahar'ın en sevdiği saatlerdi. Sabah vakitlerinden pek hoşlanmıyordu. Akşam vakti hafifçe esen havaya bayılırdı.
Aklım Bahar'a gittiğinde iyice dalgınlaşmıştım. Gözlerim yoldaydı ama bir şeyi gördüğüm söylenemezdi. Sadece gaza basıyordum, silkelenip kendime geldiğimde önümdeki arabayı ancak fark etmiştim.
Hızlıca sollayıp kurtulduğumu sanarken önümdeki tırı görememiştim. Hırsla frene basıp arabayı durdurmaya çalışsam da zamanında durduramamış, önümdeki tıra bodoslama girmiştim.
"Sikerim böyle oyunu ya! İki dakika sevdiğimiz kızı düşünemiyoruz!" deyip telefonumu kanepeye fırlattığımda Hasan Hüseyin tuhaf tuhaf bana bakıyordu. "Yine mi kaza yaptın?"
"Evet." diye homurdandım. Hüseyin yalnızca gülmüştü. "Bir de sakin olduğunu söylersin, oyunda yandın diye nasıl da kuduruyorsun... Hiç senlik bir hareket değil."
"Oyun oynamak da benlik bir hareket değil ona bakarsan. Ama ne yapayım? Kafamı dağıtmaya çalışıyorum, olmuyor. Şu aptal oyunda bile Bahar'a ait bir şey gördüm."
"Canını sıkan şey ne? Bahar da seni seviyormuş işte, öğrendin."
"Evet ama o mutlu değil. Benim onu sevmemi istemiyor, ne derdi var anlamıyorum ki."
"Bunu onunla konuşmayı denedin mi?"
"Denemedim mi sanıyorsun?" diye çıkıştıktan sonra duraksamıştım. "Lan, hayalimde o kadar çok bu konuları onunla konuştum ki gerçekte yapmayı unutmuşum."
Yerimden kalkıp telefonumu elime alırken kapıya yönelmiştim. "Ben çıkıyorum Hüseyin, Bahar'a her şeyi anlattırmam lazım."
Kapıyı ardımdan kapattığımda onun mont almamı söylediğini duymuş, umursamamıştım. Kasım ayının ilk haftası bitmişti, 16 Kasım doğum günümdü ve doğum günümde böyle bir ruh haline sahip olmak istemiyordum. Bahar'ın rahat olmasını istiyordum. Sevgime layık olduğunu o kalın kafasının içine sokmak istiyordum.
Evin önüne kadar gelip duraksadım ve telefonumu cebimden çıkarıp Bahar'ı aradım. Birkaç çalışın ardından açmıştı. "Evdesin, değil mi?"
"Evdeyim. Niye ki?"
"Aşağı insene."
"Hava çok soğuk, Kutay. Sen yukarı gel geleceksen."
"Aşağı in." deyip telefonu yüzüne kapattım ve beklemeye başladım. Pek fazla üşüyen biri değildim ama evden sadece ince kazakla çıkmıştım ve bu havada bu yaptığım delilikti. Hiç bu kadar üşüdüğümü hatırlamıyordum.
Bahar, apartmanın kapısını açıp dışarıya çıktığında yerinde donakalmıştı. Büyük ihtimalle bu havada bu kıyafetle kapısına geldiğim için delirdiğimi düşünüyordu. Pek de yanılmazdı. Şoku üzerinden atlattığında koşarak yanıma geldi ve beni içeriye çekmeye çalıştı. Onu durdurup yüzüne baktım. Aklım hala çalışacak kadar dağılmamışken konuşmak istiyordum.
"Beni sevsene, doya doya."
"Ne?"
"Ne dediğimi duydun işte. İçin rahat bir şekilde sev beni. Pişmanlık olmadan, sevilmeye layık olmadığın hakkındaki hastalıklı düşüncen olmadan sev beni."
Bahar, kaşlarını kaldırarak yüzüme baktığında bakışlarında gerçek sevgiyi hissetmiştim. Hatta kendisini tutmasa gülümseyecekti, onu da görüyordum. Durmamam gerektiğini bu yüz ifadesinden anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANLAT | Texting
Short StoryBilinmeyen numara: İçtiği sigaradan sevdiği müziklere kadar biliyorum Bilinmeyen numara: Susuyorum