Günlerim o kadar yorucu geçiyordu ki sıkılmıştım artık bu işten kendime ayırdığım zaman neredeyse yok denecek kadar azdı. Hayalini kurduğum iş şimdi beni tüketiyordu. Dışarıdan toz pembe görünen oyunculuk aslında bu kadar yıpratan birşey olmamalıydı. Ama ne yapayım benim için hayat kolay olmamıştı zaten hiçbir zaman. Küçük yaşta babamın bizi bırakıp gitmesiyle annem ve kardeşimle yapayalnız kalmıştık. O zaman söz vermiştim kendime güçlü özgür hayallerinin peşinde koşan ve asla bir adama bağlanmayan bir kadın olacaktım. Kolay olmadı ama başardım. Asla girdiğim yoldan dönmedim. Bu kadar çabadan sonra herşeye rağmen sevdiğim bu meslektede sonuna kadar gidecektim tabi ki..
Set arasında fırsatını bulmuşken avludaki çift kişilik koltuğa koşup uzandım. Derin düşüncelere dalmışken birisi bağırmaya başladı.
"Eva" ismimi duyunca başımı kaldırdım baktım karşımda Ali vardı. Bıkkın bir şekilde "efendim Ali" dedim.
"Karan Haseki burda" dedi. O kadar heyecanlı ve coşkuluydu ki nefes alırken zorlanıyordu. İki dk düşündüm Karan Haseki... "yani" dedim tek kaşımı kaldırıp boş boş bakarak.
"Eva yuh! tanımıyor olamazsın" diye söylenmeye başladı dalga geçercesine.
"Tanımam mı gerekiyordu" dedim küçümseyerek Ali bana şok olmuş bi şeklide bakıyor başını sağa sola sallıyordu.
"Sana inanmıyorsun Eva ya, kim tanımaz ki" dedi. Şaşkın şaşkın bakıyordu.
"İşte ben tanımıyorum" dedim omzumu silkerek.
"Kızım senin dünyadan haberin yok o zaman"
Bu kadar abartılacak ne vardı acaba! gözlerimi devirip sordum.
"Kimmiş bu Karan"
Ali aslında olayları abartmayı sevmeyen umursamaz rahat bi insandı o yüzden neden bu kadar heyecanlı olduğunu merak etmiştim.
"Bilmeyen birine de nasıl anlatılır ki adam herşey! Türkiye'nin en güçlü şirketlerinden birinin sahibi, harika bir ses ve mükemmel bir oyunculuk örneği ayrıca müthiş bir gezgin adamı tanıtmak için bunlar yetmez tabi ama" dedi gülerek.
"Ah nasıl tanımam ben bu kadar önemli bir mükemmeliyet abidesini" dedim dalga geçerek.
Şok olmuş bi şekilde beni izleyen Ali birden kahkahalara boğuldu. "Ne şimdi neye gülüyorsun bu kadar" dedim.
"Tam senlik bi cevap ama bu sefer tanıyınca anlarsın canım"
Bi şeyler söylemek için ağzımı açtığımda bizi çağıran yönetmenin sesini duydum. "Hadi iş başına" deyip Ali ile beraber ekibin yanına yöneldim.
Bilmem kaçıncı tekrardan sonra sonunda sahneyi bitirmiştik. Zorlu bi sahne olmuştu ama son zamanların en tatmin edici çekimiydi. Zor olmayan işler zaten nasıl tatmin edebilirdi ki! Çekim sonunda eşyalarımı toplayıp giyindim. Otele gidip uyumak istiyordum artık ama malesef akşam ekip yemeği vardı. Sadece duş alıp giyinmek için yola koyuldum.
Odamda işlerimi bitirip giyindikten sonra oyalanmadan çıkışa yöneldim tam lobinin önünden geçerken resepsiyon çalışanı beni görüp selam verdi ve fotoğraf çekinmek istedi. Zamanım olmadığını söylemek istedim ama o kadar masum bakınca kıramadım. Bi kaç poz sonrasında gülümseyerek teşekkür etti. Bu işin en çok sevdiğim yönü buydu galiba... İnsanların yüzündeki samimiyet ve onlardaki kabullenme hissi...
Kıza sarılıp vedalaştıktan sonra arabamı beklemek için dışarı çıktığım sırada dışarda bi görevlinin telaşla karşısında ki adama bişeyler açıklamaya çalıştığını gördüm. Karşısındaki adam 1.85 boylarında siyah saçlı beyaz tenli gayet alımlı birisiydi. Ben onlara bakarken adam birden başını benim olduğum yöne doğru çevirdi. Göz göze geldiğimiz anda garip hissettim. Simsiyah gözleriyle öyle derin bakıyordu ki kendimi rahatsız hissettim. Aramızdaki garip elektirik beni şok etmişti. Bu durumdan rahatsız olduğum için göz temasını kesip başımı öne eğdim hemen. Ama bakışlarının yoğunluğunu hala üzerimde hissediyordum. Son bir çabayla kendimi toplayıp arabamı istemek için valeye seslendim.
O sırada adamın karşısında ki görevli beni farkedip seslendi. "Eva hanım afedersiniz"
Kaçma girişimim başarısızlıkla sonuçlanınca hayal kırıklığına uğramış bir vaziyette adama bakıp tek kaşımı kaldırdım sorarcasına. "efendim kusura bakmayın sizi alıkoydum ama iki dakikanızı ayırabilir misiniz önemli" dedi. Mecburen yanlarına gittim.
"Tabi konu nedir" dedim.
Görevli ezile büzüle konuşmaya çalıştı. "Şey... efendim sizin zamanınızı alıyorum ama beyefendi ile bir karışıklık olmuş ve yanlışlıkla sizin odanızı rezerve etmişler" dedi. Konunun benimle alakasını anlamak için adama "Bu durumda ben ne yapabilirim" diye sordum.
Görevli adamı kızdırmak istemiyordu anlaşılan ama adamda kızmış bi tavır görmemiştim. "Şey efendim siz odanızın katını ekip için tutmuştunuz izniniz olursa beyefendiye o odalardan birini versek sorun olur mu sizin için" diye sordu. Ekip dışında birinin olması çokta olası bi durum değildi ama anlaşılan zor durumda da kalmıştı.
"Bu konuda söz sahibi ben değilim malesef siz ekipten arkadaşlarla konuşun" dedim.
Görevliden cevap beklemeden gitmeyi düşündüğüm sırada gizemli adamın bakışlarına yakalandım tekrar öyle güzel bakan bir erkek hiç görmemiştim daha önce. "Pardon yönetmeniz Kemal Karaca mı?" diye sordu. Ses tonunun güzelliği beni daha da şok ederken kendime şaşırdım. Beni daha önce bu kadar çok etkileyen birisi olmamıştı. Anlık bocalamanın ardından kendimi toplayıp adama döndüm. "Evet, Kemal" dedim.
"Tamam ben hallederim o zaman" dedi. Ses tonunda ki kendinden emin tavır beni rahatsız etmişti.
"Benim yapabileceğim bişey olmadığına göre gitsem iyi olacak" dedim sakin bir şekikde.
"Tabi sizi de alıkoyduk kusura bakmayın. Bu arada tanışmadık ben Karan" deyip elini uzattı. Eline bakıp bekledim. Ali'nin sözleri geldi aklıma ve Karan o Karan olmaz heralde diye düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ne Çok Sevmişim Seni
Romanceİnsan kaybetmeden anlamaz derler elindekinin kıymetini. Galiba benim ki de öyle oldu. İşte şimdi, o kadar alıştırdıktan sonra gidiyordu sevdiğim adam sessizce. Gidiyordu hayatımdan arkasına bile bakmadan. O giderken bana olmaz dediğim, asla dediğim...