Karan hızla arabadan inince şok olmuş bir halde bende indim. "Napıyorsun" dedim panikle.
Yüzüme bakmadan sinirle "Sen devam et" dedi.
"Saçmalama dağ başındayız" dedim.
Hala bakmıyordu kendimi yoksun hissettim o bana bakmayınca.
"Ne düşünüyorum biliyor musun" dedi gözlerini bana çevirdiğinde. Bakışları öyle soğuk ve duygusuzdu ki.
"Kendimi sana anlatmama bile değmezsin" sözcükler ağzından tükürür gibi çıkmıştı. Kendimi hiç bu kadar kötü hissetmemiştim.
Katı bir soğuklukla devam etti "şimdi ön yargılarınıda alıp git"
Mideme yumruk yemişim gibi bir hisle kalakaldım. Ne olduğunu neden bu kadar kızdığını anlayamamıştım bile. Gururumu daha fazla incitmesine izin. vermeden titreyen bacaklarımla arabama yöneldim.
Koltuğa kendimi attığımda bütün vücudum sanki canım çekilmiş gibi hissizdi. Dikiz aynasından son kez baktığımda onu telefonunu çıkarmış öfkeli bir şekilde konuşurken gördüm.
Kendimi toplamaya çalışıp arabayı çalıştırdım ama aklım Karan'da kalmıştı. Herşeyi mahvetmiş sonunda onu uzaklaştırmayı başarmıştım.
Düşüncelerimin gittiği yönü farkedince kendimi sorguladım. İstediğim bu değilmiydi zaten. Amacıma ulaşmışken neydi bu şimdi...
İçimdeki bu yoksunluk hissi bu acı beni kendime getirdi ve sonunda kabullendim ondan hoşlandığımı.
Ama hayır yapamazdım bunun olmasına izin veremezdim. Hoşlanıyordum tamam ama kendimi ona ve bu duyguya teslim edemezdim.
Kabullenişin ardından omuzlarımın yenilgiyle düştüğünü farkedip silkelemdim. Onu ve düşüncelerimi geride bırakıp yoluma devam ettim.
***
İki ay önce
Karan on dört ay süren Hindistan gezisinden yeni dönmüş dinlenme fırsatı dahi bulamadan kardeşinin bitmek tükenmek bilmeyen ısrarlarıyla bu curcunalı davete gelmek zorunda kalmıştı. Oldu olası sevmezdi yüksek sosyetenin riyakar davetlerini...
Nil onu ordan oraya sürükleyip insanlarla tanıştırıyor yapmacık gülümsemeler şuh kahkahalarla etrafında dönen soytarılara maruz kalmasına neden oluyordu. Özellikle kadınların bitmek tükenmek bilmeyen abartılı ilgileri mide bulandırıcıydı.
Kendine içecek alma bahanesiyle uzaklaştığı sırada annesinin eski bir dostu olan Neriman Hanıma rastladı. Sarı uzun saçları seçkin giyimiyle hala gençlere taş çıkarıyordu.
"Hayırsız" diye kızmaya başladı.
"Neriman Teyze"
"Nerelerdesin sen yine" deyip sarıldı.
Karan bu kadında hep annesinin sıcaklığını buluyordu. içtenlikle karşılık verdi. Aslında hiç tahammülü yoktu birine sarılmaya. Fazla kişisel buluyordu.
Dudaklarında acı bir gülümsemeyle bakan kadın "Annen gibi kokuyorsun" diye fısıldadı. Sonrasında ne konuşuldu ne söylendi anlayamadı bile hızlı bir vedalaşmanın ardından kaçarcasına uzaklaşıp bir köşeye sığındı.
Sığındığı köşede içinde bir burulma hissi ile kalakaldı Karan. Annesi öleleli tam 15 yıl olmuştu. Sahi nasıldı kokusu. O kadar uzaktı ki artık yüzünü bile hatırlamakta güçlük çekiyordu bazen. Annesi onun herşeyiydi öğrendiği herşey bugünkü olduğu yer, karakteri, mevkisi kısacası herşeyi annesinin eseriydi.
Kaybının acısı öyle büyüktü ki hala o günü hatırladıkça nefes almakta zorlanıyordu. Kendine acısını yaşama izni vermemişti asla. Annesinin emaneti göz bebeği Nil vardı. Onun yaşama sebebi hayat umudu ayakta kalmasının tek sebebi... O günden sonra kardeşinin sorumluluğunu üstüne almış ve kendini ona adamıştı.
Dışarıdan ünlü başarılı herkesin deli olduğu Karan Haseki aslında 15 yıllık koca bir enkazdı. İçinde öyle bir yıkımı taşıdığını kardeşide dahil kimse bilmiyordu.
Aklı annesini kaybettiği o karanlık buz kesen geceye gitti. O dehşet verici olayları hatırladıkça üstüne çöken karanlıkta boğuluyor içini dolduran kine engel olamıyordu.
Kendine gel! diye kendi kendine telkinler verip hızla dışarı çıktı aklından bu düşünceleri atması gerekiyordu. Şimdi hiç sırası değildi. Her zaman yaptığı gibi rolüne devam edip sorunsuz mutlu adamı oynamalıydı.
Mekandan ayrılma isteğiyle çıktığı kapıda birden dikkatini bir grup çekti. Neşeli şen kahkahalarıyla sohbet ederken içlerinden iki kişi sigara içiyor diğerleride onları yalnız bırakmamak adına sohbet ediyordu. O an farketti onu.
Simsiyah saçları, ince ama kıvrımlı vücudu, koyu kahverengi gözleri ve beyaz teniyle ben burdayım diye bağırıyordu. Başını hafif öne eğmiş mağrur bir gülümsemeyle arkadaşlarını dinliyordu.
Bu yaşına kadar bir çok kadınla karşılaşmış yüzlercesi onun peşinden koşmuş ancak hiçbiri ilgisini çekmemişti. Dikkatle incelemeye başladı kadını. Öylesine güzeldi o kadar duru ve naifti ki istemsiz olarak ona çekildiğini hissediyordu. Giydiği kırmızı elbiseyle masallar diyarından fırlamış güzel bir prenses yada gökten inmiş bir meleğin resmedilmiş hali gibi diye geçirdi içinden.
Ama onu çeken tam olarak o değildi. Gözlerinin ardındaki hüzün ve bu kadar neşeye rağmen haline sirayet eden mahzun duruş kalbinde küçük bir deprem etkisi yaratmıştı.
O inanmadığı ilk görüşte aşk masallarını düşündü ve güldü haline. Grubun içeri hareketlenmesiyle ayaklarının onu takip ettiğini farkedip kendine engel olamadı.
Onların peşinden içeri girdi o da. Nasıl tanışırım diye düşünürken kardeşi Nil dibinde bitti.
"Abi nerdesin"
"Hava almaya çıkmıştım abicim" derken hala gözleri efsunlu güzeldeydi.
Onun dalgınlığını farkeden Nil abisinin gözlerini rakip edip "Kime bakıyorsun sen" dedi.
Hafif bir baş hareketiyle onu ilk görüşte çarpan kadını gösterip "Kim bu kadın" dedi.
Bilmiş bi sırıtmayla "hangisi abicim" dedi Nil.
Nil'e bakıp gözlerini devirdi ve oflayarak.
"Kırmızı elbiseli olan tabi ki"
"Niye soruyorsun ki"
Gözlerini kardeşine çevirdiğinde sabırsızdı bakışları. Kardeşi zevk alıyordu. Gözlerindeki haylaz kıvılcımlar ve abisinin göz devirmesine karşılık şakıyan ses tonuyla cevapladı önceki sorusunu.
"Eva Dağhan"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ne Çok Sevmişim Seni
Romanceİnsan kaybetmeden anlamaz derler elindekinin kıymetini. Galiba benim ki de öyle oldu. İşte şimdi, o kadar alıştırdıktan sonra gidiyordu sevdiğim adam sessizce. Gidiyordu hayatımdan arkasına bile bakmadan. O giderken bana olmaz dediğim, asla dediğim...