11~ Şeytan

12.6K 1.5K 1.3K
                                    

Lütfen beğenip yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar!

11. Bölüm "Kalbim de bedenim de yolunda köle olmak için hazır."

Şeytan, Centourlar ile yaptıkları savaştan kazandıkları galibiyetle döndükten sonraki birkaç günü askerlerin dinlenmesi için kullanmaya karar vermişti. Tüm evren savaşlarla çalkalanırken Şeytan diğer canlılarla uğraşmak dahi istemiyordu çünkü hepsi güçsüzdü. Bir tek meleklerle yaptığı savaştan zevk almış olması canını sıkıyordu. Dişli rakipler istiyor, uzun süre savaşmanın tatmin eden hazzını tatmak istiyordu. Bu nedenle bu isteğini dindirmek için olabilecek en imkânsız şeye karar verdi.

Tanrı'nın kalkık burnunu indirmeyi ve canlıları ezen bakışlarını sökmeyi arzuladı. Ona en güçlü olan canlıların kim olduğunu gösterecekti.

Tanrı'ya okuduğu meydan okuma daha savaşa dönüşemeden Tanrı tarafından cezalandırıldıklarında Şeytan bunu umursamadı. Aşk mı? Sadece bir duygu nasıl onun için ceza olabilirdi ki? Duyguları savaş sırasında öldürdüğü kişiler nedeniyle üstüne sıçrayan kana karşı hissettiği arzuyla sınırlıydı. Aşk denen şey nasıl onu Tanrı'ya meydan okumaktan geri döndürebilecekti? Bunlar Tanrı'nın uydurmalarından başka bir şey değildi.

Tanrı ile yapacakları savaşa günler kala savaşçıların durumunu öğrenmek için şehre inen Şeytan o an öğrenecekti aşkın küçümsenecek, görmezden gelinecek bir duygu olmadığını. Savaşçılarını görmek için indiği şehir bir anda küçücük kalmıştı gözünde. Sadece bir kişiyi sığdıracak kadar küçük...

Kalbini ağrıtan, dizlerini titreten, gözlerini dolduran bu his de neydi? Kana duyduğu arzu gibi değildi bu duygu. Vahşilik barındırmıyor, canilikle boğuşan vücuduna ağır geliyor, kanla yıkanmış ellerinin karıncalanmasına neden oluyordu. Karşısındaki kişinin denizi andıran mavi gözleri miydi onu boğan, yoksa heyecandan almayı unuttuğu nefesi mi?

Şeytan bu hissettiklerine inanamadı. Afallamış ifadesini kimsenin görmesine izin vermemek için şehre inme nedenini dahi unutup tekrar saraya döndü. Odasına kendisini attığında hızla çarpan kalbine, titremeyi sürdüren vücuduna ve tekleyen nefeslerine hayret etti. Onu bu hale getiren yoksa Tanrı'nın ceza dediği aşk mıydı? Acizliğini yüzüne vuran bu aşk, nasıl olur da onun tüm duygularını altüst edebiliyordu? Şeytan o an kararını verdi; ilk gördüğü anda cezası olan canlıyı bir daha asla görmeyecek ve düşünmeyecekti.

Fakat Tanrı bu cezayı verirken ince eleyip sık dokumuştu. Şeytan görmek istemediğini söylediği canlıyı görme arzusuyla yerinde duramıyor, gözleri O'nu göremediği her an iğneler batıyormuş gibi acıyor, vücudu O'nun kokusunu solumak için kıvranıyordu. Şeytan dayanamadığını hissediyordu. Oysaki daha bir gün bile geçmemişti O'nu göreli. Nasıl bu kadar özlemiş olabilirdi? Özlem duygusu ne zaman içinde yer edinmişti de kendini ortaya çıkarabiliyordu?

Şeytan sonraki güne nasıl geçtiğini dahi anlamadı. Uykusuzluk vücudunu uyuştursa da asıl vücudunu kötü etkileyen O'nu görme arzusuydu. Bu nedenle hemen askerlerine emir verdi: Tanrı'nın güzellikle kutsadığı, gönlüne kor gibi düşen, zihnine iğneler batıran O canlıyı istiyordu. O'nu istiyordu.

Büyülendiği kişiyi bulmak Şeytan için hiçte kolay olmadı. O'nun sadece yüzünü görmüştü fakat gözleri öyle bir perdeyle örtülmüştü ki, sadece mavi gözleri kalmıştı Şeytan'ın zihninde. Kalan her şey silinmişti.

Askerler mavi gözlü olan herkesi tek tek saraya getirirken bu durum tüm iblisleri şaşırtıyordu. Savaşın ortasında, Tanrı'ya meydan okumalarına günler kalan mavi gözlü birini aramak da nereden çıkmıştı?

Günler geçmişti fakat Şeytan'ın istediği mavi gözlü kişi hala bulunamamıştı. Saraydan bir hışımla çıkıp şehre indiğinde gözleri her yerde O'nu arıyordu. O kadar büyük bir arzu duyuyordu ki O'na karşı, sadece O'nu araması bile büyük bir sevinç gösterisi yaratıyordu zihninde.

Infernum / VkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin