Lütfen beğenip yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar!
26. Bölüm " Ben senim."
Kendimi çok yorgun hissediyordum. Yıllar süren bir savaşın içindeymişçesine bitkin ve umutsuzdum. Ne bu savaşı kazanabileceğime dair bir inancım kalmıştı ne de savaşacak gücüm. Pes etmek dahi zor gelmeye başlamıştı. Büyük bir mermi saldırısının arasında sıkışıp kalmıştım ve kurtulmak benim elimde olsa da kurtulmakla uğraşamayacak kadar yalnızlıkla sarılmıştım.
Boynumdaki çirkin ağrıyla yüzümü buruşturduğumda vücuduma çarpan soğuk hava bana eski anıları canlandırdı. Korkuyla gözlerim aralandığında kendimi yine ufak, soğuk bir deponun içinde bulacağımı düşünsem de gözlerimin karşılaştığı şey uçsuz bucaksız, masmavi ve yıldızlarla süslenmiş bir gökyüzü oldu. Dolunay tüm ihtişamıyla gökyüzündeki yerini korurken, beni üşüten rüzgâr vücudumda hoş bir karıncalanma yaratıyordu. Bu manzarayı beklemediğim için kaşlarım çatılırken içimdeki yerini koruyan korkumla birlikte yattığım zeminden kalkıp oturur pozisyona geldim. Yemyeşil çimenlerin üzerine bolu boyunca uzanmıştım ve son hatırladığım şeylere bakarsak şu an bağlı olmamam da fazlasıyla garipti. Vampirlerin beni hava almam için dışarıda bırakması çok saçmaydı.
Gözlerim etrafı süzerken oturduğum çimenlik alanın biraz ilerisinin uçurum olduğunu fark etmem kalbimim heyecanla atmasını sağlarken uçurumun etrafını kaplayan deniz göz kamaştırıyordu. Yavaşça ayağa kalktığımda omuzlarımın üzerindeki yükün hafiflediğini hissetmek garip olsa da bunu düşünmeyi reddettim. Oysaki düşünmem ve ağlamam gereken onlarca şey vardı. Üst üste gelen, beni derinden yaralayan, kendimi öldürmek isteyeceğim kadar canımı acıtan bunca şey olsa da, sadece birkaç dakikalığına neresi olduğunu bilmediğim bu yerin keyfini çıkarmayı, omuzlarımın üzerine binen yükleri kafamdan silmek istedim.
Uçurumun ucuna doğru yürüyüp aşağıya baktım. Sert dalgalar vurduğu kara parçasını sertçe dövüyor, ardından geri çekilip daha yumuşak şekilde tekrar çarpıyordu. Hava serin fakat rahatlatıcıydı. Kulağıma cırcır böceklerinin ve kuşların sesleri doluyordu. O kadar huzur dolu bir yerdi ki, sonsuza kadar burada yaşama isteği doldu içime. Bu o kadar büyük bir istekti ki zihnimden silmek dahi istemedim.
" Çok güzel bir manzara değil mi?" Arkamdan yükselen fazlasıyla tanıdık ses ile vücudum kaskatı kesildiğinde gözlerim kocaman açıldı. " Sanki tüm acılarını unutup, burada sonsuza kadar yaşamanı istiyor gibi duran, mükemmel bir manzara." Yumruklarımı sıkıca yıkarken duyduğum sesi reddetmek istesem de her şey ortadaydı.
Uçurumun dibinde olsam bile hızlıca arkamı döndüm yalpalayıp uçurumdan düşme ihtimalime rağmen. Gördüğüm yüz ve beden tüm bedenimi elektrik çarpmışa çevirirken zihnimdeki son mantıklı taraf sayesinde birkaç adım atarak uçurumdan uzaklaştım. Siyah saçlı çocuğun yüzündeki kare gülümseme korkuyla yutkunmama neden oldu.
" Se-sen?" Gülümsemesi büyüdü ve elini kaldırıp salladı.
" Merhaba Taehyung," dedi fazlasıyla mutlu bir sesle. Benim dehşete düşmüş halime göre o fazlasıyla normal duruyordu - ki bu olayları daha da korkunç bir hale getiriyordu. " Ben V." Gözlerinin önüne düşen siyah saçları ve siyah gözleri haricinde tamamen ben olan karşımdaki kişiye karşı ne diyeceğime dair hiçbir fikrim yoktu. O kadar şaşkındım ki konuşmak bile fazlasıyla zordu.
" A-ama bu-bu nasıl olur?" V hala havada tuttuğu elini indirdi ve rahat bir hareketle çimenlerin üzerine oturdu.
" Hadi, yanıma gel. Ben de öğrenmek için tutuştuğun her şeyi, hiçbir ayrıntıyı atlamadan sana anlatayım." Ona şaşkınlıkla bakmaya devam ettiğimde bağdaş kurduğu bacaklarının üzerinde duran elini yanına götürüp yere iki defa vurdu. Adımlarım bu isteği karşısında hareket ettiğinde kendimi onun yanında ona bakarak otururken buldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infernum / Vkook
Fanfiction" Hayatıma hoş geldin Taehyung," dedi Baş İblis. Sesimi çıkarmadan ona bakmaya devam ettiğimde alnını alnıma dayayıp derin bir nefes aldı. Gözleri yavaşça kapandığında gözlerimi tüm detayları yakalamak ister gibi yüzünde gezinmeye devam ettim. " Ben...