Lütfen beğenip yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar!
16. Bölüm " Gerçekten güçlerini keşfetmeye başlamışsın."
Diana ve Siyeon karşımda otururken ormanın içinde neden bir çardak olduğunu sorgulamayı sonraya bırakarak, bana söyleyecekleri şeyler için sabırsızlık içinde beklemeye başladım. Tamam, ırkım veya kendim hakkımda bilmediğim şeylerin çok da umurumda olmadığını söylemiştim fakat kesinlikle yalandı. Tanrı aşkına, sürekli bilmediğim bir şeylerden bahsediliyordu. Canlıların beni aradığını öğreniyor, bir Linç tarafından neredeyse tehdit ediliyor, vampirler tarafından sıkıştırılıyor ve boynumda bir sınırlayıcı taşıdığımı öğreniyordum ama bunların hiçbirinin nedenini bilmiyordum!
" E, anlatmaya başlayacak mısınız?" Siyeon, Diana'ya kısa bir bakış atıp bana döndüğünde gergin duruyordu. Özellikle de Shirudo -Tarresque için karar verdiğim isim buydu- gördüklerinden beri bana karşı daha bir çekingen olmuşlardı. Tamam, her gün ejderhaya sahip biri görmüyor olabilirdi ama saatler önce benimle dalga geçen Siyeon'un bile bana bakarken gözlerini kaçırıyor olması fazlasıyla garipti. Gözlerim, yüzümdeki izler, kuyruğum ve kulaklarım eski rengine dönmüştü fakat Shirudo çağırdığımda vücudumda oluşan değişme onlar için büyük bir şok etkisi olmuş olmalıydı.
Siyeon boğazını temizlediğinde dikkatimi ona verdim. " Sana her şeyi anlatamayız çünkü sanırım tüm detayları anlatması gereken kişi biz değil Baş İblis." Kaşlarım çatılırken huzursuzca kıpırdandım.
" O zaman neden en başında bana her şeyi anlatacağınızı söylemiştiniz?" Siyeon gözlerini kaçırdığında bu sefer Diana konuştu. " Bunun için üzgünüz fakat başka türlü seni bize yardım etmen için nasıl ikna edebileceğimizi bilmiyorduk. Irkım tehlikedeyken yalan söylemek en son takıldığım şey dahi değildi." Bakışlarımı masanın yüzeyine indirdim. Yalan söyledikleri için onları suçlayamıyordum çünkü haklıydılar. Kendi ırkım tehlikede olsaydı ben de yalan söyleyebilirdim. Birçok kişinin canının karşısında yalan söylemenin bir önemi dahi yoktu.
Derin bir nefes verip bakışlarımı tekrar Diana'ya çevirdim. " Pekâlâ," dedim sakin bir sesle. " En azından anlatabildiğiniz kadarını anlatın." Diana alt dudağını ısırıp tedirgin bir bakışla Siyeon'a bakmaya başladığında sesimi çıkarmadan onları beklemeye devam ettim. Rüzgarın ağaçların arasından geçerken çıkardığı uğultulu ses ve kuşların cıvıltıları hariç hiçbir ses duymadığımız birkaç dakikanın ardından ofladım. " Artık anlatacak mısınız? Benim evde olmadığımı görünce fazlasıyla telaşa kapılacak iki kişi var ve neredeyse öğlen olacak. Daha fazla zaman harcayamam."
" Boynundaki kolye bir sınırlandırıcı ve güçlerinin tamamını kullanmanı engelliyor." Diana ve benim bakışlarım hızla konuşan Siyeon'a döndüğünde Diana Siyeon'un koluna vurdu. Siyeon omuz silktiğinde dediği cümle üzerinde düşündüm. Boynumdakini sınırlandırıcı olduğunun ben de farkındaydım ama ne kadar gücüm vardı da sınırlandırıyordu? Normal bir Hybrid olmadığımı biliyordum. En basitinden diğer Hybridler dokundukları kişilerin zihnine girebilirken benim için herhangi bir sınır yoktu. Duygularıma göre gözlerimde veya yüzümdeki izlerin renkleri değişiyordu. Bunların diğer Hybridlerde olmadığını biliyordum ama üzerinde çok da takılmamıştım. Sanırım artık takılmam gerekiyordu.
" Güçlerim ne kadar güçlü ki sınırlandırma gereği duyuluyor ve neden diğer Hybridlerden daha fazla güce sahibim?" Siyeon derin bir nefes verdi. Az önceki cümleyi söylediği için çok da pişmanmış gibi durmuyordu. " Bunun hakkında biz de fazla bilgiye sahip değiliz. Bildiğimiz bir-iki şey var, onları da söyleyemiyoruz çünkü bu bize verilen bir sır." Yüzümü buruşturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infernum / Vkook
Fanfiction" Hayatıma hoş geldin Taehyung," dedi Baş İblis. Sesimi çıkarmadan ona bakmaya devam ettiğimde alnını alnıma dayayıp derin bir nefes aldı. Gözleri yavaşça kapandığında gözlerimi tüm detayları yakalamak ister gibi yüzünde gezinmeye devam ettim. " Ben...