Lütfen beğenip yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar!
18. Bölüm " Jungkook, nerede kaldın? Lütfen artık gel. Ben korkuyorum."
Vücudumu ısırdığını hissettiğim soğuğun keskinliği nedeniyle titreyerek elimi kenara atıp üstümden düşmüş olan örtümü arasam da elimin değdiği buz gibi zemin ile gözlerimi yavaşça araladım. Zihnimin dahi soğuktan uyuştuğunu hissetmek algılarımın açılmasını geciktirse de yeşil gözlerimin karşılaştığı krem rengi duvarların yabancılığı ile duraksadım. Vücuduma nüfus eden soğuk ve tanımadığım duvarı sindirdiğim gibi hızla ellerimden destek alarak yerden kalkmaya çalışsam da boynumda hissettiğim keskin ağrı ile doğrulmam fazlasıyla zor oldu. Soğuk zeminde oturur pozisyona geldiğimde elimi enseme götürüp hafifçe ovuşturarak gözlerimi etrafta gezdirdim. Bomboş odanın bu kadar soğuk olma nedenini kavrayamazken gözlerim nerede olduğumu anlamak için büyük bir hızla etrafta gezdirirken gördüğüm küçük pencere ile soğuktan donmuş vücudumu zar zor ayağa kaldırıp uyuşuk adımlarla pencerenin önüne yürümeye başladım. Doğrusu hala tamamen kendime gelmiş gibi değildim ve düşünme yetim de hala yerine tamamen oturmamıştı. Önüne geldiğim pencerenin dışına baktığımda gördüğüm kara boş boş baktım.
Kar mı?
Fark ettiğim detayla gözlerim kocaman açılırken hızla camın koluna uzanıp açmaya çalışsam da yarım açılan pencereyle içeri büyük bir soğuk hava kütlesi doldu. Daha fazla açamadığım pencereyle gözlerimi çocuk kilidine çevirdim. Büyük ihtimalle kaçmamam için yapılan bu hareketi yanımda bir bıçak olsaydı kolayla açabilecek olduğumu bilsem de üzerimde bir bıçak olmadığından emindim.
Daha dün günlük güneşlik olan havadan sonra gördüğüm kar algılarımın hızla açılmasına neden olduğu için vücuduma doluşan korkuyu geri planda tutmak giderek zor hale geliyordu. Sadece benim bulunduğum bu odaya nasıl gelmiştim ve beni buraya getiren kişi kimdi? Beni ele geçirmek isteyen kişi sayısı o kadar fazlaydı ki hangisi olduğunu tahmin dahi edemiyordum.
İçeriye soğuk hava üflemeye devam eden pencereyi kapatıp odanın daha da soğumasını engellemeye çalışırken gözlerimi iki taraflı, büyük, demir kapıya çevirdim. Kapıya vurarak beni çıkartmalarını söylemek saniyelik olarak aklımdan geçmiş olsa da beni çıkarak olsalardı buraya sokmazlardı diye düşünerek bu ihtimali hızla eledim. Yine de belki bir ihtimalle kapıyı kilitlememişlerdir diye düşünüp adımlarımı kapıya yönlendirdim. Büyük kapının kilitli olması dahilinde açmam kesinlikle imkansız gibi görünüyordu çünkü kesinlikle omuz atarak kırmaya çalışırsam kırılan şey kolum olurdu.
Kapının önünde durduğumda elimle kapının soğuk, demir kolunu kavradım ve kendime doğru çektim fakat elde ettiğim büyük bir hiçti. Aynı şekilde ittirmeyi de denedim fakat yine hiçbir sonuca ulaşamadım. Korkuyla dudaklarımın arasından bir nefes bıraktığımda dudaklarımın arasından yükselen buhara baktım. Olay sadece burada tek başıma kalmam da değildi. İçerisi o kadar soğuktu ki, burada bir gün kalmam dahilinde donarak ölebilirdim bile.
Kendimi sakin olmaya zorlayarak -ki vücudum korku ve soğuk ile titrerken bu fazlasıyla zor oluyordu- odanın uyandığım köşesine gittim ve oradan başlayarak hafif bir tempoyla odanın içinde dönmeye başladım. Kıpırdamadan beklemem dahilinde daha çok üşüyeceğim için hareket halinde olmam çok daha mantıklıydı. Hala korkudan aklımı yitirmeden bir şeyleri düşünüyor olmam fazlasıyla garipti çünkü Jungkook ile karşılaşmadan önceki benin, şu an soğuktan değil korkudan öleceğinden adım gibi emindim.
Adımlarım aklıma gelen kişi ile duraksadığında vücudumdaki korkunun azaldığını hissettim. Morarmaya başladığından emin olduğum dudaklarım sızlarken sesimin çıkması için yutkundum. " Jungkook." Sesim beklediğimden daha kısık ve titrek çıkınca bir kere daha yutkunup sesimi geri getirmeye çalıştım. " Jungkook, sana ihtiyacım var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infernum / Vkook
Fanfic" Hayatıma hoş geldin Taehyung," dedi Baş İblis. Sesimi çıkarmadan ona bakmaya devam ettiğimde alnını alnıma dayayıp derin bir nefes aldı. Gözleri yavaşça kapandığında gözlerimi tüm detayları yakalamak ister gibi yüzünde gezinmeye devam ettim. " Ben...