28~ Kulak

9K 1.2K 796
                                    

Lütfen beğenip yorum yapmayı unutmayın. Bölüm hiç iyi bir yere gitmedi, ben baştan uyarımı yapayım da sonradan yorum yapmamazlık yapmayın sakjdsla İyi okumalar!

28. Bölüm " Ve bir saniye sonra sağ kulağımın tam altında, saçlarımın arasında kaybolmuş kulağımda Jungkook'un dudaklarını hissettim."

Wooju'nun mezarının başında dikilirken ruhum çekilmiş gibi hissediyor, gözyaşı dökemiyordum. Karşımda ağlayan kişilerle göz göze gelmemeye çalışırken boş bakışlarımı yavaşça mezar taşına çevirdim.

Wooju'nun adı en çok da o taşın üzerine yakışmamıştı.

Gözlerimi sıkıca yumup alt dudağımı dişlerimin arasına alırken Wooju'nun annesi ve babasının ağlama seslerini duydukça kendimi daha da suçluyordum. Eğer o gün Jungkook'a bağırıp evden gitmesini sağlamasaydım belki de şu an Wooju yaşıyor olurdu. Veya daha güçlü olsaydım Wooju'yu koruyabilirdim fakat ben güçsüz bir Hybrid'den daha fazlası değildim. Birilerinin arkasına saklanır, bana kalkan olmalarını istemekten başka bir şey yapmazdım. Oysaki bana güvenen Jin ve Namjoon vardı. Tanrı'yı öldürebileceğime inanıyorlardı fakat bunu ben yapamazdım. Ben bir Hybrid'den daha fazlası değildim ve Tanrı bizi yaratan kişiydi. Geçin Tanrı'yı öldürmeyi, ben daha etrafımdaki kişileri dahi koruyamıyordum.

Wooju'nun cenaze işleriyle ilgilenmiş olan Jungkook bir an bile Wooju'nun ailesinin yanından ayrılmamıştı. Sanırım o da kendini Wooju'nun ölümünün sorumlusu olarak görüyordu fakat onun hiçbir suçu yoktu. Yine de bu düşüncemi ona söylemem için hiç zaman bulamamıştık çünkü Jungkook uzun süredir çok meşguldü. Bir şeyler için uğraştığının farkındaydım ve bu sürede benim yanıma da uğramıyor olması fazlasıyla korkmama neden oluyordu. Jin ve Namjoon tarafından kaçırılalı daha hafta geçmemişti fakat Jungkook o günden beri benimle doğru düzgün iletişime dahi geçmemişti. Aklını karıştıran şeylerin olduğunun farkındaydım. Tanrı ile yaptığı anlaşmanın üzerinden çok zaman geçmemişken Wooju'nun ölümünün onu daha da zora soktuğunu düşünüyor olsam da arkasında başka şeylerin de olduğu düşüncesini aklımdan çıkaramıyordum. Jungkook benden bir şeyler gizliyordu ve gizlediği şeyler o kadar önemliydi ki benim yanıma bile uğrayamıyordu. Bu durum kesinlikle üzülmemi ve ne yapacağımı bilemediğim için tepkisiz kalmama neden oluyordu. Oysaki Jungkook'un sevgisi tarafından sarılmak isteyen tarafıma şu ana dek hiç kelepçe vurmamışken şu birkaç gündür geçin sevgiyi, ufak bir tebessüme bile hasret kalmıştım.

Cenaze bittikten sonra Wooju'nun ailesine bakacak yüz bulamadığım için yere bakarak başsağlığı dilemiştim. Ardından Jungkook beni kolları arasına alıp uçarak evimize dönmüştü. Bu sürede aramızda hiçbir konuşma geçmemiş olması daha da kırılmamı sağlamıştı fakat konuşmamızı eve gidene kadar geçiştirmiş ve sessizliğine ayak uydurmuştum. Eve geldiğimiz gibi yapacağım şeyleri aklımda onlarca defa tekrarlamıştım yol boyunca. Bu sefer Jungkook ile kesinlikle konuşacaktım çünkü belki de bu Jungkook ile yapabileceğim son konuşma olacaktı. Her gün kötü bir şeyler oluyorken ve yarına çıkabileceğimden dahi emin değilken elimden gelen tek şey Jungkook'a kocaman sarılmak ve ona tüm sevgimi verebilmekti. Bu sefer beni ne kadar görmezden gelse de pes etmeyeceğime dair kendime söz verdim. En azından bugünlük tüm zamanını benimle harcamasını istiyordum.

Eve geldiğimizde Jungkook bahçenin ortasına inip kanatlarını kapattı ve yavaşça beni kucağından indirdi. Ardından sessizce eve doğru yürümeye başladığında derin bir nefes verip sessiz adımlarla onu takip etmeye başladım. Kapıyı açıp önce Jungkook girdi içeri, onun ardından da ben. Sessiz evimiz Wooju olsaydı kahkahalar ile dolardı düşüncesi aklıma eriştiğinde sertçe yutkunup kafamı iki yana salladım. Wooju için ağlamak için akşamı beklemem gerekliydi. Şu anlık tek yapmam gereken Jungkook ile konuşabilmekti.

Infernum / VkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin