Hey hey! Merhabalar. Geç yükleme için tekrar özür diliyorum. İçime sinen bir bölüm ve uzun olması telafi eder herhalde :)
Bölüm parçamız James Blunt – When I Find Love Again.
İyi okumalar!
Oakhla hala gökte yaşayanlar ve yerde yaşayanlar arasındaki yaşam standartlarının adil olmadığını düşünüyor, burada kalmaya karar verdiği güne lanet ediyor. Jensen hala gökten gelen teknoloji çöplüklerini karıştırıyor ve işe yarayan bir şeyler yapmaya çalışıyor. Louis’in ölü fareler üzerinde denediği deneyler hala başarısız oluyor. Ed hala kendini büyük bir baskı altında hissediyor. Angela bebeğini tekrar kaybetmek istemiyor. Joce hala geçmişiyle kavga ediyor. Eva hala Joce’u seviyor. Ray hala bunalımda ve Erin’in başı parayla dertte. Colin ise… Aynı Colin işte.
Jane derin bir nefes daha aldı. Kafasını kurcalayan sorular artık onda baş ağrısı yapıyordu. Yaşadığı evde bir misafir olduğu için ortaya atlayıp içini dökmeye çekiniyordu, özellikle ona kin besleyenler varken.
Erin’in borcu olduğu tüccar adamın onu görmüş olması çok kaygılandırıcıydı. Colin haklıydı, adamın onu tanımaması neredeyse imkânsızdı. Jane, tüm bunlar olup biterken yetişkinlerin hiçbir şey olmamış gibi davranmasının nedenini anlayamıyordu. Jane’in özgürlüğü, onların da hayatları tehlikedeydi.
Louis, Jensen, Oakhla, Ed ve Lear birbirlerini nerden tanıyorlardı? Aralarında kan bağı bile yokken bu kadar yakın olmaları ve aynı evde oturmaları, Jane’in aklına geçmişte yaşanan bir şeyler olabileceğini getiriyordu. Lear o akşam oturmuş ve rahat bir tavırla herkesin zayıf yönlerini ortaya dökmüştü. Jane’e kadehini kaldırmıştı, bu asla unutamayacağı bir andı. Daha sonra getirdiği şarap ile birlikte ortadan kaybolmuştu. Tüm bu olanları eğlenceli bulan tek kişi Joce olmalıydı, çünkü tüm akşam sırıtmıştı. Jane uyumadan önce, Ed ve diğer yetişkinlerin seslerini duymuştu. Lear hakkında tartışıyor olmalıydılar.
Oakhla hala gökte yaşayanlar ve yerde yaşayanlar arasındaki yaşam standartlarının adil olmadığını düşünüyor, burada kalmaya karar verdiği güne lanet ediyor. Jane, yeteneklerini gördükten sonra onların nitelikli yetişkinler olduklarını anlamıştı. İnsanlar gökteki şehre taşınırken, Jensen, Ed, Louis gibilerinin de haklarından yararlanma şansı vardı. Ama burada kalmayı seçmişlerdi ki bu Jane’in hala anlayamadığı bir gizemdi. Bunu daha önce sorduğunda ise Jensen ona Sen neden oradan kaçtın? İşte tam da bu yüzden, demişti.
Jensen de sevmediği biriyle evlendirilmeye mi çalışılmıştı?
Bu düşünce garip bir şekilde gülmesine neden oldu. Daha sonra kaygıyla etrafına bakındı, aptal gibi görünmek istemezdi.
Sabah saat altı civarlarıydı ve bu evin uyanış saati için bile fazla erkendi. Jane niye bu kadar erken kalktığını bilmiyordu, aslında erken kalkmaktan nefret ederdi. Ama uyuyamamıştı işte. Kendini uyumak için fazla huzursuz hissediyordu. Bu huzursuzluk bedeninde garip bir enerji yaratıyor, sakinleşip uyumasına engel oluyordu.
İçecek bir şeyler istese de mutfağı kullanmayı bilmediği için dışarı çıkmayı seçti. Westcliff’lerin bahçesinde güneşlenmek için yapılmış özel bir koltuk vardı ve Jane orayı gözüne kestirmişti. Gözlükleri gözünde olduğu için güneşin sorun olmayacağını umuyordu.
Eva’nın ona gösterdiği yerden bahçeye çıktı. Perdeyi arkasından çekti. Sabahın getirmiş olduğu serinlik, Jane’in ciğerlerine çektiği havanın çok daha ferahlatıcı olmasını sağlıyordu. Uyuşmuş bedenini esnetmek için kapının eşiğinde gerindi, bu tekrar uykusunun gelmesine sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞÜŞ
Science Fiction"Ben öbürleri gibi değilim," dedi Joce ona doğru tehditkar adamlarla yaklaşırken, Jane titriyordu ama bu soğuktan değildi, çocuk ürkütücü görünüyordu sadece. "Sorgusuz sualsiz hiç tanımadığım birine yardım etmem." "O zaman etme," dedi Jane ifadesiz...