Bölüm öncesi notu koyma nedenim bu bölümü ayrı bir sevmiş olmam. Yazarken de çok hoşuma gitti. Eğer siz de benim gibi Fransızca şarkılardan hoşlanıyorsanız, Coeur de Pirate'den Crier Tout Bas'ı dinlemenizi öneririm. İyi okumalar!
Bir bebeğin, eve bu denli neşe ve mutluluk getirebileceğini bilmiyordu Jane. Bunu daha önce hiç yaşamamıştı. Koşullar düşünüldüğünde Westcliff evinde bebekten başka yeni bir şey olmamasına rağmen her şeyde gözle görülür bir fark vardı. Bu açıklanamaz, kanıtlanamaz bir şeydi ama Jane, küçük Jane'in sihirli güçleri olduğuna inanıyordu.
Dün çok az uyuyabilmişti. Bebek Jane'in yanında vakit geçirip onu izlemeye bayılıyordu. Şimdilik gözlerini açmıyor, sadece annesini emiyor ve ağlıyordu ama yine de güzeldi. Ah, Colin ise... Tam bir abi olmuştu! Küçük şeyin yanından hiç ayrılmıyor ve annesi onu kovana kadar yanlarından ayrılmıyordu. Jane, Colin'in artık ona karşı kızgın olmadığını biliyordu ama problem çözülebilmiş değildi. Üzerine toprak örtmüşlerdi, o kadar. Jane o toprakları tekrar eşelemeye niyet etmiyordu.
Bebeğin heyecanından, Joce ile girdikleri iddiayı neredeyse unutacaktı. Sırf bu yüzden güne iyi başlamış, kalkar kalkmaz duş almış ve yarı ıslak saçlarına bordo bir bandana geçirmiş ve Joce'u bulmak üzere odasından çıkmıştı. Tüm bu zaman içerisinde küçük Jane onu meşgul etmişti.
Mutfağa gittiğinde Erin ve Eva'yı kurabiye yerken bulunca, Joce'un ondan kaçıyor olduğuna dair bir hisse kapıldı. İddianın bedelini ödemek istemiyor gibiydi. Jane, somurtarak onların yanına oturdu.
"Kurabiye?" dedi Erin, ona bir tane uzatarak. Ağzı dolu olduğu için sesi boğuk çıkmıştı.
"Teşekkürler," diye reddetti Jane. Kollarını masanın üzerine koyarak onlara baktı, Eva ve Erin her ikisi birden aynı şekilde topuz yapmışlardı. Uzaktan bakan biri onların kardeş olduğunu düşünebilirdi, benzemeseler bile birbirlerini andırıyorlardı. Üstelik Eva bugün neşeli görünüyordu, her zamankinin aksine. Bebeğin iyi etkilerinden sadece biriydi.
"Ne kadar çok ağlıyor," dedi Erin, dudak büzerek. Bu, gerçekten üzerinde durulup düşünülmesi gereken bir konuymuş gibi bakışlarını karşı duvara odaklamıştı. "Biz de böyle miydik acaba?"
Eva abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. Jane, onun saçındaki mor tutamların boyasının solmaya başladığını fark etti. Bu farklılığın silinmesi onu daha değişik gösteriyordu. "Giderek garipleşmeye başladın."
Erin, hışımla Eva'ya döndü ama kızgın gözükmüyordu. Daha çok, yenik gibiydi. "Ne yapabilirim? Küçükken nasıl olduğumu sorabileceğim bir annem yok."
Jane, çiğnediği kurabiyeyi zorla yuttu. Kurabiyenin sertliğinden mi, yoksa gerildiğinden mi bilinmez boğazı acımıştı. Eva yavaşça arkasına yaslandı ve aldığı nefesi gürültülü bir şekilde dışarı verdi. "Hepimizde durum böyle. Yetimler nesli."
Jane, birden onlara daha öncekinden çok daha büyük bir sempati hissetti. Eva'ya bile. Daha önce de bildiği bir gerçek olsa da, şimdi düşününce daha etkileyici geliyordu. Farklı dünyalardan olsalar da, onlarla ortak bir noktası vardı. Hem de görmezden gelinemeyecek, büyük bir ortak nokta. Anneleri yoktu. Onları yetiştirip çocukluk anılarını saklayan, kötü bir şey yaptıklarında azarlayacak ve sıkıca sarılacak bir anneleri yoktu. "En azından siz annenizi gördünüz," dedi Jane, kuru bir sesle. Elindeki kurabiyeyi küçük parçalara bölmekle meşguldü. "O beni hiç kucaklayamadı bile."
Erin, destekleyici bir şekilde Jane'in masanın üzerinde duran elini sıktı. "Üzülme. Hem, en azından senin baban var."
Eva ve Jane aynı anda güldü, bu Jane'e garip geldiği için aynı anda durdu. Eva'nın neye güldüğünü biliyordu. Histerik gülüşleri, aslında tek bir düşünceden geliyordu. Eva, onun aklını okumuş olmalıydı. "Ne baba ama," dedi Jane, "İnsanların hayatlarını mahvediyor ve kendi halinde mutlu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞÜŞ
Ciencia Ficción"Ben öbürleri gibi değilim," dedi Joce ona doğru tehditkar adamlarla yaklaşırken, Jane titriyordu ama bu soğuktan değildi, çocuk ürkütücü görünüyordu sadece. "Sorgusuz sualsiz hiç tanımadığım birine yardım etmem." "O zaman etme," dedi Jane ifadesiz...