Çok sevgili Wattpad beni yine uğraştırdı arkadaşlar. Babamın bilgisayarından yükleme yapmaktayım. İyi okumalar!
Erin elindeki tepsiyi dökmemek için büyük çaba harcayarak odasına girdi. Elindeki ağırlık çok dengesizdi, üstelik olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordu. Yakalanmaktan korkan bir fare gibi hızlıca arkasından kapıyı kapattı ve kendi odasına baktı.
Hayatındaki en büyük kusuru çok meraklı olmasıydı. Kapalı bir çekmece onun için açılmaya bekleyen bir dünya gibiydi ve "Sakın içine bakma!" uyarıları onun için cazip birer teklifti. Küçüklüğünden beri ona yasaklanan her şeyi araştırırdı. İnsanların özel hayatlarını incelemek ise ayrı bir heyecandı onun için. Ulaşacağı en küçük bir bilgi için bile elindeki her şeyi vermeye razı olabilirdi.
Kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Adrenalin patlamaya hazır bir havai fişek gibi damarlarında dolaşıyordu. Elindeki tepsiyi yavaşça masaya bıraktı ve yerinden kıpırdamaya korkarak ona baktı. Yatak boş olduğu halde oldukça rahatsız duran tekli koltuğa kıvrılmıştı. Oldukça dağınık uyuyordu, gömleğinin açık birkaç düğmesi ona serseri havası katarken başının altına koyduğu eli onu masum gösteriyordu.
Onun hakkında öğrendiği şeyler aklından geçip duruyordu. Bu, izlediği heyecan verici bir filmin bir anda içine girmek gibiydi. Caelare dedikoduları duyabilmek için neler yaptığını hatırladı. Başı çoğu kez derde girmişti ve çoğu kez onu abisi kurtarmıştı. Joce'un uyarıları ve yasakları onu hiç etkilemiyordu. Para karşılığı satılan dedikodular kısık sesli bir melodi gibi ortalıkta dolanırken tek yaptığı onları duyacak kulağa sahip olmaktı. Jason hakkında ilk duyduğu şeyleri düşündü. O, bir efsane gibiydi. Elinde hiç fotoğrafı olmadığı için geceler boyu onu aklında yaratıp dururdu. Mavi gözler, siyah saçlar... Sonra bozar ve tekrar yaratırdı. Binlerce farklı Jason hayal etmişti ama gördüğü şey eşsizdi. Neredeyse sarı sayılabilecek açık renkte bir kahverengi, çıkık bir çene ve keskin yüz hatları. Erin'den çok daha iyi bir mimarın elinden çıkmış gibiydi.
Hayatın en büyük ironilerinden biri, Erin'in hayali kahramanının Jane'in nişanlısı olmasıydı. Daha da ilginci, Erin'i son kez girdiği borç batağından kolyesini vererek Jane'in kurtarmış olmasıydı. Ne olursa olsun Jane'i kıskanamazdı, ona borçluydu.
Kendini yavaşça ona yaklaşırken buldu. Gölgesi uyuyan çocuğun üzerine düştüğünde duraksadı. Daha fazla yaklaşmaya korkuyordu. Uyandırmanın en kibar yolunun ses çıkarmak olduğunu düşünerek boğazını temizledi.
Jason'un gözkapakları titreşerek açıldı. Her an uyanacak şekilde, diken üstünde uyumuş olmalıydı. Uykulu açık mavi gözleri Erin ile kesiştiğinde yayvan bir şekilde doğruldu. Dışarıdan izleyen biri Jason'un en sahibi, Erin'i de misafir sanabilirdi. Şüpheci bakışları kızın üzerinde dolaştı. "Sen kimsin?"
"Erin," dedi genç kız asıl konu bu değilmiş gibi geçiştirici bir ses tonuyla. Jason doğrulduğunda kaşındaki yara gözüne çarpmıştı. Nasıl olduğunu biliyordu, Jason bir küfür savurduğunda abisi de ona vurmuştu. Jensen araya girmese çok daha kötüsü yaşanacaktı. Yarası kapanmış gözüküyordu ama kurumuş kanı temizlerse daha iyi olabilirdi.
Jason'un temkinli bakışları altında eline pamuk aldı ve bardaktaki suya batırdı. Tek ihtiyacı olan kanı temizleyecek kadar ıslak olmasıydı. Onun iznini almadan uzanıp pamuğu bastırdığında çocuk kasıldı. Dokunuşundan rahatsız olduğu ya da şaşırdığı için olabilirdi bu. Erin nazik olmaya çalışarak hareketine devam etti ve kanı temizlendiğinde kolunu yavaşça indirdi. Bir süre sessizce birbirlerine baktılar. Farklı dünyalardan olduğu düşünülürse, sessizlikleri de aynı uzay gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞÜŞ
Ficção Científica"Ben öbürleri gibi değilim," dedi Joce ona doğru tehditkar adamlarla yaklaşırken, Jane titriyordu ama bu soğuktan değildi, çocuk ürkütücü görünüyordu sadece. "Sorgusuz sualsiz hiç tanımadığım birine yardım etmem." "O zaman etme," dedi Jane ifadesiz...