Geç yükleme için çok özür dilerim. Hayat hızla akıp gidiyor ve bu hıza yetişmek zor. (ev, okul, ödevler, çalışılması gereken dersler, uyku?!?!?)
Ama sonunda yeni bölüm burada!
Dinlemenizi önerdiğim parçamız; Cats on Trees – Sirens Call.
İyi okumalar!
Jane, üzerine vuran güneş ışığının bedenine verdiği sıcaklıkla uyandı. Üzerinde ağırlık yapan ve onu boğan kalın örtüyü ayaklarıyla ittirdi. Örtü naftalin kokuyordu, Jane günlerdir bu kokuyla uyumaya alışmıştı. Uykulu gözlerini kırpıştırarak duvarda asılı duran eski saate baktı.
Saatin gümüşü artık paslanmış, kahverengimsi bir renge dönüşmüştü. Silik duran sayıları okuyabilmek dikkat gerektiriyordu. Akrep ve yelkovanı her saniyeyi zorla geçiriyor gibiydi. Dünyanın her yerinde elektronik saatler kullanılırken, bu saatin çalışıyor olması bile bir mucizeydi.
Eğer saat doğruysa, çoktan öğlen olmuştu.
Bu kadar çok uyuduğuna inanamıyordu. Dün yaşanan olaylı gece onu yormuş olmalıydı. Eli boynuna gitti, her zaman orada duran zarif zincir artık yoktu. Bazen onu ne bu kadar cesur olmaya itiyor, bilmiyordu. Aynı ani bir kararla kendini gökteki şehirden atması gibi ortaya atılmış ve kolyesini vermişti.
Üzerindeki uyuşukluğu atması gerektiğini düşünerek yataktan kalktı. Erin’in ona verdiği temiz kıyafetlerden bir pantolon ve tişört seçti. Odasının kapısını kilitlediğinden emin olduktan sonra banyoya girdi.
Bu banyo küçük, fakat iş görürdü. Böylece sırf duş almak için ortak alanları kullanması gerekmiyordu. Buraya geldiği ilk gün Colin onu soğuk suya sokmuştu.
Banyo kapısını arkasından kapattı, temiz kıyafetlerini tezgâhın üstündeki kuru yere bıraktı. Suyu ayarlamak için küvete eğildi. Sistemin nasıl çalıştığını bulması uzun zamanını almıştı. Eski evindeki duşlar derece ile ayarlanıyor ve hep o sıcaklıkta sabit kalıyordu. Buradaki duşlarda ise soğuk ve sıcağı ayrı ayrı ayarlamak gerekiyordu. Jane sıcak suyu biraz soğuttuktan sonra birden çok fazla soğuk olduğunu fark etti, bu yüzden sıcak suyu arttırdı. Bu sefer de su fazla ısındı ve elini yaktı. Jane acıyla yüzünü buruşturdu.
Suyu istediği sıcaklığa getirene kadar yarım saat geçmiş olmalıydı. Sonunda suyu ılıklaştırmayı başardığında, üzerindeki kıyafetlerden sıyrılıp kurtuldu ve küvetin içine girdi. Mecburen, banyoda bulunan sabunları kullanmak zorunda kaldı. Sabunlar alışık olduğunun aksine çok az köpürüyordu ve kokuları ağır parfümlerden çok daha doğaldı. Tamamen temizlendiğini hissettiğinde sudan çıktı, yumuşak havluya sarıldı.
Jane, vücudunu ve saçlarını kuruladı, hızlı hareketlerle giyindi. Saçlarını kurutmak ona çok yorucu geldiği için onları açık bıraktı. Hava çok sıcaktı, saçlarının kendiliğinden kuruyacağından neredeyse emindi.
Tamamen hazır olduğunda, diğerlerinin nerede olduğuna bakmak için dışarı çıktı. Gözlüğünü almayı da unutmamıştı. Koridor sessizdi. Joce’un söylediğine göre, gündüzleri yetişkinler evde olmuyordu. Jane dün gece Lear’ı görüşünü hatırladı. Onu bir daha görüp göremeyeceğini merak ediyordu. Aynı bir hayalet gibi.
Parmak uçlarında yürüyerek koridordan geçti. Dışarıdan sesler geldiğini fark ettiğinde, birini bulmak umuduyla bahçeye açılan bir kapı bulmaya çalıştı. Evin arka tarafında bir bahçe olduğunu biliyordu ama oraya hiç gitmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞÜŞ
Ficção Científica"Ben öbürleri gibi değilim," dedi Joce ona doğru tehditkar adamlarla yaklaşırken, Jane titriyordu ama bu soğuktan değildi, çocuk ürkütücü görünüyordu sadece. "Sorgusuz sualsiz hiç tanımadığım birine yardım etmem." "O zaman etme," dedi Jane ifadesiz...