16; Korsanlarla Kumar Oynamak

20K 1K 390
                                    

Toprak, uğurunda ölen varsa VATANDIR. 18 Mart Çanakkale Zaferi kutlu olsun.

Jane sabahları erken uyanmayı sevmezdi. Caelare’de erken uyanmak, hızlı bir egzersiz, hemen ardından alınan duş, edilen hızlı bir kahvaltı ve okul demekti. Yapılması gereken her şey kurallara dökülmüştü; düşünülmesi ve hissedilmesi gereken her şey için de belli kalıplar vardı. Erken uyanmak tam da örnek bir vatandaşın yapması gereken şeydi. Ve Jane, yapılması gereken şeyleri bilerek yapmazdı.

Ama burada durum daha farklıydı. Jane en azından güneşin doğuşunu görebilmek için her sabah uyanıyordu. Güneşin yavaşça ufukta belirişi, geceden kalma karanlığı ve soğuğu yavaş yavaş dağıtmaya başlaması ve ne kadar cömert olduğunu belirtircesine Caelare’yi bile sarmalayıp herkesin hayran olduğu o parlak görüntüyü yaratması… Her sabah aynı şey tekrarlansa da izlemekten bıkmıyordu. Güneşin doğuşunu her gördüğünde aklında eski evinde görebildiği ufuk çizgisi geliyordu. Kısıtlayıcıydı. Yalan ile gerçeği, doğal ile yapayı ayırmak için oradaydı.

Erken kalkmanın diğer iyi yanlarından biri de, Ray’i bahçede bulmaktı. Ev anahtarını hep aynı yere koymak ve geri geldiğinde onu aynı yerde bulmak gibiydi. Ne zaman baksa onu orada buluyordu, aynı sandalyede ve elbette yalnız. Sürekli değişen dünyada tek değişmeyen o olmalıydı. Jane, ilk başlarda onu rahatsız etmek istemediği için sadece izlemekle yetinmişti. Ray her sabah birbirine karışmış saçları ve uyku mahmuru gözlerle o sandalyeye oturuyor, esniyor ve hiç gelmeyecek bir treni bekliyorcasına aynı yere bakıyordu. Ufuk çizgisine.

Neyse ki Jane, onu rahatsız etme düşüncesini aşmıştı. Her sabah oraya gidiyor ve onunla oturuyordu, aralarında geçen kısa bir konuşmadan sonrası sessizlikti. Daha önce sessizliğini kimseyle paylaşmamıştı.

“Günaydın,” dedi Ray, ona küçük bir gülümseme bahşederek. Gözleri Jane’in üzerinde biraz gezindikten sonra tekrar ufuk çizgisine döndü.

“Günaydın,” diye karşılık verdi Jane. Kendine bir sandalye çekti ve Ray’in hemen yanına oturdu, tabii ona temas etmeyecek şekilde. “İyi uyudun mu?”

Ray, önemsiz olduğunu belirtircesine omuz silkti. “Her zamanki gibiydi. Sen?”

Jane de onu taklit etti. “Her zamanki gibiydi.”

Ve sessizlikleri başladı.

***

Güneşin doğuşuyla birlikte Westcliff’lerin evi de canlandı. Sessizlik bozulunca sessizce oturmaya çalışmanın bir anlamı da kalmıyordu. Bu yüzden Jane ve Ray hep yaptıkları gibi sandalyeleri yerine koydular ve sessizce eve girdiler.

“Hey,” diye seslendi Colin, Jane’in arkasından. “Günaydın, prenses.”

Jane duraksadı, anlamadığını belirtircesine kaşlarının çatılmasına rağmen dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. “Prenses mi?”

Genç adam büyük adımlarıyla kısa sürede ona ulaşıp, tam önünde durdu. Başını hafifçe öne eğdi ve ona Jane’i gülümsetecek türden olan masum bakışlarını attı. “Evet, kötü mü?”

“Aslında sadece Jane yeterli.”

“Pekala, sadece Jane.” Colin sırıttı.

Jane yavaşça onun omzuna vurdu. “Dalga geçiyorsun!”

“Evet, geçiyorum,” Colin, onu izlemek çok mutluluk verici bir şeymiş gibi güldü, “Ayrıca karnım aç, prenses. Bunun için beni suçlayamazsın.”

DÜŞÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin