8; Sorgu Odası

17K 1.2K 127
                                    

Genç adamın siyah, cilalı ayakkabıları granit zeminde tok bir ses çıkarıyor, huzursuz hareketleri odanın içinin gerilimle dolup taşmasına sebep oluyordu. Üzerindeki lacivert takım elbise üzerine tam oturuyor, hafifçe beyazlamış saçları ve keskin mavi gözleriyle neredeyse kusursuz bir görüntü oluşturuyordu. Dışarıdaki hava onun ruh halinin aksine güneşli, gökyüzü hiç olmadığı kadar maviydi.

Lüks gökdelenin 43. katındaki bu odada herkes derin bir korku içindeydi. Odanın içinde ona hesap vermeye hazır şekilde kenara dizilmiş adamlardan sadece biriydi, Aaron. Gözlerini yere dikmişti ama adamın bir sağa, bir sola yürüyüşünü duyabiliyordu. Hala otoritesinden pek bir şey kaybetmemiş olan bu adamın, yine de içten içe yıprandığını biliyordu. Bunu görebiliyordu. Ona acımayı kes, diye düşündü kendi kendine, sinirini senden çıkarabilir.

“Rapor istiyorum.”

Aaron bakışlarını granit zeminden ayırmayı başardığında çoktan adam onlara dönmüştü, sözlerinin keskinliği kulaklarının çınlamasına neden oldu. Mavi gözlerini teker teker üstlerinde dolaştırdı, elleri arkasında birleştirilmişti. Cevabını bildiği bir soruyu sorar gibi bir hali vardı. Aaron ilk kimin cevap vereceğini merak ediyordu.

“Günlerdir süren çalışmalarımız sonucuna her yer arandı, efendim.” Konuşan kişi kurtarma ekibinin başkanı olan Ben Novikov’du. Yaşça aralarında en büyükleriydi, yine de konuşurken kendinden eminliği yerini tereddütte bırakmıştı. “Tüm askerlerimiz ve koruma araçlarımız şehre indirildi, gitme ihtimali olan her eve teker teker girildi ama en ufak bir ipucuna bile rastlanamadı. Ayrıca en donanımlı deniz araçlarımız bölge alanı aramak için kullanıldı, ama… Ceset bulgusu yok. Neredeyse tüm kıyı şeritleri de araştırıldı ama maalesef…”

“Yeter,” dedi Ian Underwood, onun sözünü keserek. Sesini yükseltmemesine rağmen harfler bağırıyor gibiydi. Yumrukları sıkılmıştı. “Ceset yoksa, aramaya devam edin.”

“Ama canlı bulgusu da yok,” diye atladı, Aaron. Sözler ağzından çıkar çıkmaz söylediğine pişman olmuştu. Tüm gözler birden ona dönmüştü. Eyvah. Ian Underwood’un gözleri kısıldı ve yırtıcı bir hayvan edasıyla Aaron’a yaklaştı.

“Ne demeye çalışıyorsun?”

Aaron yutkundu. Sahiden, ne demeye çalışıyordu ki? “Sadece efendim, cesedin kayalara çarpıp parçalanmış veya balıklar tarafından yenmiş olabileceğini düşünüyorum.”

Ian Underwood, yüz ifadesindeki sükuneti bozmadı. Dışarıdan bakan biri sadece yüz ifadesini izlese olanlara inanamazdı, çünkü Ian Underwood’un eli havaya kalktı ve Aaron’un yüzüne sıkı bir yumruk indirdi.

“Aah!” diye inledi Aaron,  burnunu tutarken. O kadar sert bir yumruktu ki, geldiğini bile görememişti. Burnundaki acı tüm vücudunun kasılmasına sebep oldu. Eli kendi kanıyla ıslanmıştı. Burnumu kırdı.

Ian Underwood  yerde kıvranan Aaron’a bir böcekmiş gibi baktı ve elleriyle ceketini düzeltti. Onu şaşkınlıkla süzen koruma ekibi üyeleri, hemen gözlerini kaçırdılar. “Kurtarma ekibinin tekrar çalışmalara başlamasını istiyorum. Ancak ceset bulunursa çalışmalar sona erecek. Başka itirazı olan var mı?”

“Yok, efendim,” dedi herkes sessiz bir mırıltıyla.

Ben Novikov bir kez daha öne çıktı, “Efendim… Tam olarak ne yapmamızı istiyorsunuz?”

Ian Underwood, Ben Novikov’a baktı. Adam tam bir Rus- Amerikan kırmasıydı, bu görünüşünden çok aksanına yansımıştı. Ben Novikov, Ian Underwood’un aklından geçen şeyleri her şeyden çok merak ediyordu. “O ölmedi… Eğer ölseydi… Hissederdim. Ölmediğini biliyorum.” dedi Ian Underwood, çok kısa bir süreliğine olsa da soğuk maskesini indirmişti. Şimdi göz kenarlarındaki kırışıklıklar ve sesindeki kırıklık tam da kızını kaybetmiş bir babayı andırıyordu. “Her yere bakmadınız, Novikov. Bakmanı istediğim son bir yer daha var.”

DÜŞÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin