13; Kar

17.3K 1K 246
                                    

Jane uyandığında, daha doğrusu uyandırıldığında, fark ettiği ilk şey odanın çok aydınlık olduğuydu. Bilinci uyanmış olsa da gözlerini kısmak zorunda kaldı, tam olarak nerede olduğunu hatırlaması birkaç saniyesini almıştı.

“Jane,” diye fısıldayan bir ses duydu, bu Colin’di, sürekli omzunu dürtüyordu. “Jane!”

“Gözlüğüm,” diye inledi Jane, yattığı yerden doğrularak. Gözleri kapalı olsa da Colin’le birlikte, onun odasında olduğunu tahmin ediyordu çünkü uykuya dalmadan önce hatırladığı tek şey buydu.

Colin’in, “Ah, özür dilerim. Benim hatam.” dediğini duydu, hemen sonra ellerinin arasında siyah gözlüğünü hissetmişti.

Jane gözlüğünü taktı, ilk defa gözlüğü olduğu halde gözleri biraz rahatsızdı çünkü oda fazlasıyla aydınlıktı. Işıkların açık olup olmadığını kontrol etmek için tavana baktı, birden tüm dünyası aydınlanmış gibiydi.

“Gitmelisin,” dedi Colin, Jane ona bakınca onun da yeni uyanmış olduğunu anladı. Birlikte mi… Uyumuşlardı? Yatakta oturuyordu, burada uyuyakalmış olmalıydı. “Annem her an gelebilir ve seni burada görürse hiç mutlu olmaz.”

“Tanrım!” Jane’in gözleri şokla açıldı, “Tüm gece burada mıydım? Sen nerede uyudun? Özür dilerim,  birden uykuya dalmış olmalıyım. Beni neden uyandırmadın ki?”

“Sakin ol, Jane Alyssa.” Colin sırıttı, onun bu halinden hoşlanmış gibi görünüyordu. “Yatak ikimiz için de yeterince büyüktü ve rahatça uyuduğumdan emin olabilirsin. Seni uyandırmak istemedim.”

“Saat kaç?” diye sordu Jane, esneme dürtüsünü bastırarak. Akşamdan kalma kazağı ve kot pantolonuyla uyumuştu, kendini çok terli hissediyordu. Colin rahat uyuyabilmiş olsa da Jane hala yorgundu.

“Sabah altıya geliyor,” Colin yatağın öbür ucuna kaydı ve ayaklarını sarkıttı. “Annem gelmeden önce gitsen iyi olur.”

“Haklısın,” Jane korkuyla ayağa fırladı, Angela oğlunun en ufak şekilde bile yorulmasını istemiyordu. Ya Colin gerçekten iyi uyuyamadıysa? diye düşündü endişeyle, Gerçekten ona zararım dokunuyor. Yataktan kalktı ve saçlarını elleriyle düzeltmeye çalıştı, daha beter olunca vazgeçti. “Çok özür dilerim, Colin.” Onun önüne geldiğinde durdu, “Seni rahatsız ettiğim için.”

Colin şaşırmış gibiydi. Ellerini yatağa bastırarak sırtını geriye çekti, Jane’i incelerken gözleri kısılmıştı. “Beni rahatsız etmedin.”

Jane bunun doğru olmasını umdu çünkü Colin, üzerindeki kırışmış beyaz tişörtüne rağmen fena görünmüyordu. Gözlerinin altındaki morluklar yok denebilecek kadar azalmış, ten rengi yerine gelmişti.

“Sabah olduğuna emin misin?” Jane ellerini gözüne siper etti, “Daha çok öğlen gibi duruyor.”

Genç adam muzip bir ifadeyle gülümsedi. Aniden yataktan kalktığında ve Jane’in elinden tutup onu pencere kenarına sürüklemeye başladığında, genç kız ona izin vermişti. Colin’in arkasından gitti, elini tutan eli onunkinden daha sıcaktı. Pencere kenarına yaklaştıkça artan ışık Jane’in gözlerini kamaştırdı.

“İşte,” dedi Colin, “ne gördüğünü söyle.”

Colin, heyecanla Jane’in tepkisini izledi. Genç kız gördüğünü anlayabilmek için bir süre beklemek zorunda kalmıştı. Her yer bembeyazdı. Eskiden pencereden bakınca gördüğü kahverengi topraktan eser kalmamış, her yer bembeyaz olmuştu. Elektrik kulübesi, tek tük duran ağaçlar da dahil olmak üzere kar her yeri örtü gibi örtmüştü. Dışarısı o kadar beyazdı ki gökyüzünden yansıttığı ışık bambaşka boyutlara ulaşmıştı. Jane, farkında olmadan pencereye fazla yaklaştığını nefesinin oluşturduğu buharı görünce anladı. Parmak ucuyla cama dokundu, çok soğuktu. Dışarısı çok fazla soğuk olmalıydı.

DÜŞÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin