Paket

493 34 1
                                    

Yanımdaki alaylı sesin sahibi bana hazır olup, olmadığımı soruyordu. Böyle bir şeye nasıl hazır olunabilirdi ki? Açıkçası onunla böyle bir işe kalkışacak gücü kendimde nasıl buldum, hiç bilmiyordum. Korkak bir kız değildim ama çok cesur da sayılmazdım.

"Evet." Yalan söylüyordum. Hazır değildim ve olabileceğimi de hiç sanmıyordum. Pis işlerini yapacağız derken neyi kast ediyordu, hiçbir firkim yoktu. Başıma daha büyük bir dert almaktan korkuyordum.

"Barda tam olarak ne yapacağız?"

"Söyledim ya, bir zarf alıp geleceğiz."

"Pis işlerini yapacağız demiştin." derken göz ucuyla ona baktım. Sakin gözüküyordu, bu cümleme devam edeceğim anlamına geldiği için konuşmaya devam ettim. "Ya bunları yaparken başımıza daha büyük dertler açılırsa? Belki şimdi küçük bir cezayla kurtulabiliriz." Dün gece bunu çok düşünmüştüm. Hapishane fikri kanımı donduruyordu ama yaşımın küçük olmasından dolayı az bir cezayla yırtardım. Düşüncelerimden iğrendim. Şuan oturmuş, nasıl daha az ceza alabilirim diye düşünüyordum.

"Bizi ele vermeyecekler." dedi. Çok emin gözüküyordu.

"Nereden biliyorsun?"

"Bak amaçları beni ya da seni hapise tıkmak değil, amaçları tüm düşmanlarım olduğu gibi benim bu şehirden gitmemi sağlamak." Başka düşmaları da mı vardı?

"Git o zaman." derken sesim biraz yüksek çıkmıştı. Pür dikkat vereceği tepkiyi bekliyordum ama sakinliğinden hiç ödün vermiyordu.

"Gidemem." Neden diye sormayı deli gibi istesem de, soramadım. Son kotasının dolduğunun farkındaydım çünkü. Bir dahaki sorumda, ses tonunun hiç sakin çıkmayacağını tahmin edebiliyordum.

Eskişehir'in gece geç saat olmasına rağmen hareketli olan sokaklarına geldiğimizde, merakla etrafı incelemeye başlamıştım. Aslında bugününün cumartesi olduğunu düşünürsek, bu sokakların hareketli olması gayet doğaldı. Daha önce bu sokağa kuzenim Burak' la birlikte bir kez gelmiştim -tabii ki annemlerin sosyalleşmem adına zorlamalarıyla- onda da, Burak'ın liseden arkadaşlarıyla bir saat oturup, bir şeyler içmiş eve dönmüştük. Bir şeylerden kastım tabii ki de alkol değildi, annemle babam Burak'a içki içmemem konusunda kesin talimat vermişlerdi. Burak'ı çok severdim aslında. Benden üç yaş büyüktü ve yaşı bana en yakın olan kuzenim oydu. Aynı Ege gibi çok hareketli ve eğelenceli biriydi ama hiç tanımadığım arkadaşlarıyla, konuşmadan geçirdiğim bir saat bana işkence gibi gelmişti. Biran endişe içimi kapladı. Burak bu tür mekanlarda çok fazla takılırdı bu yüzden karşılaşma olasılığımız çok yüksekti. Eğer beni görürse -ki bu kesinlikle olmamalıydı- benim sonum olurdu. Arabanın durmasıyla tedirgin bakışlarımı Çağan' a yönelttim. Arabanın anahtarını çıkartırken bana baktı ve başıyla inmemi ima etti. Beden diliyle onu hemen nasıl anlamıştım, bilmiyordum ama bir şekilde anlamıştım işte.

Ben arabanın kapısını kapatırken, güçlü eller kolumu hemen sarmıştı.

"Şuan titrediğinin farkında mısın? Sakin ol! Bir de seninle uğraşmak istemiyorum." Tam gözlerimin içine bakarken söylemişti tüm bunları.

"Korkuyorum. Beni biraz olsun anlayamaz mısın? Tüm bu olanlar... " derken sesim giderek sessizleşti. "Bana çok uzaklar." Beni rahatlatmak için bir şeyler söylemesini bekliyordum ama hiçbir şey söylemedi. Sadece beni yüksek seste müzik sesiyle süslenen caddeye doğru sürüklemeye başladı. Barlar Sokağının en gösterişli barının önüne geldiğimizde, içim Burak'a ya da herhangi bir tanıdık göze rastlama korkusuyla doluydu.

Barın içine girdiğimizde, gümbür gümbür çalan müzikle çılgınlar gibi dans eden insanlar beni şaşkına uğratmışlardı. Burak'la geldiğimiz yer buraya çok yakındı, ama kesinlikle buradan daha sakin bir yerdi. Dizilerde izlediğim barlar, hiç bu kadar hareketli değillerdi ya da canlı gözlerle görmediğim için bana öyle gelmiş olabilirlerdi.

TANIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin