Islak

424 27 0
                                    

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Şuan son iki haftadır olmadığım kadar huzurluydum. Bahçedeki banklardan birine oturmuş, üşüyerek de olsa sessizliği dinliyordum. Mezarlığa gittiğimiz günden beri ne Çağan'la konuşmuştum, ne de eski hayatımdan farklı bir olay yaşamıştım. O adamların bana yolladıkları telefonu da hep kontrol ediyordum ama hiçbir arama veya mesaj yoktu. Hatta bir ara bu işin tamamen bittiğine bile inanmıştım ama aklım bu işten kurtulamayacağım ezberini yapmıştı bir kere, aksine kendimi inandırmak zor olacaktı. Çağan'a zarar vermiş olmaları gibi çok daha farklı düşünceler de zihnimi kurcalıyordu ama bunlara pek ihtimal vermiyordum. Her ne kadar Çağan da aynı benim gibi o adamların elinde kukla olsa da, gözümde yenilmez ve güçlü bir imajı vardı, kolay kolay onu alt edebileceklerini sanmıyordum. Ama eğer ona zarar verdilerse, bana da vermeleri kaçınılmazdı. Hafif hafif endişe belirmeye başladığında, içim Çağan'ı arama istediğiyle doldu. Aramalı mıydım? Bu sorunun cevabı büyük bir kararsızlığa çıkıyordu ama içimdeki hain ses yine galip geldi ve montumun cebindeki telefonumu çıkardım. Telefonla karşı karşıya gelince yine bir kararsızlık belirdi ve telefonu tekrardan montumun cebine koydum. Eğer bir terslik yoksa aramam saçma olurdu, sanırım aradığımda vereceği tepkiden çekiniyordum çünkü çok değişken bir ruh hali vardı. Bana karşı olan tavrı ya yapmacık bir gülüşe ya da keskin bir sertliğe dönüşüyordu. Onun hakkında o kadar çok şeyi merak ediyordum ki, sorularımı cevaplamak istese bile sayılarından dolayı hepsine cevap vermesi imkansızdı. O adamı neden öldürmüştü, bizi tehdit eden adamların ondan istedikleri neydi, ilkelerim diye bahsederken neyi kast ediyordu.... Daha yüzlerce soru kafamda tur atıyordu ve ben bu sorularla kayboluyor, büyük bir belirsizlik içinde yaşıyordum. Her ne kadar babaannemi aklıma getirmemeye çalışsam da, o gün o adamların bizi babaannemin mezarına gönderme sebeplerine anlam veremiyordum. Aklıma mezarlıktan çıkarken Çağan'ın gelen mesaj üzerine öfkeli bakışları daha sonra da Çağan'ın sözleri geldi. İşte şimdi tüm her şey yapboz parçaları gibi kafamda birleştiler ve önüme ürkütücü bir görüntü serildi.

"Bizi oraya gönderme sebepleri onlarla ilgili değil, bizimle ilgili. Bize bir şey kanıtlamak istiyorlar. "

Bize değil, bana benim kim olduğumu bildiklerini kanıtlamak istiyorlardı. Daha doğrusu beni korkutmak istiyorlardı. Onların gözünde basit bir lise öğrencisinden başka biri değildim ve onlar en zayıf noktamı bulup beni o noktadan vurmuşlardı. Bir şeylerin netleşmesiyle içimdeki Çağan'ı arama isteği büyüdü ve telefonu elime alıp rehberdeki Çağan yazısına bastım. Telefon çalıyordu ama cevap yoktu. Tam vazgeçtiğim sırada, telefon konuşmalarında muhteşem olan ses kulaklarıma ulaştı.

"Ne var?" Birçok şey vardı ama hangisinden başlayacağımı ben de bilmiyordum.

"Şey... Ben merak ettim yeni bir şeyler var mı diye?" Ona bizi niye mezarlığa gönderdiklerini anladığımı söyleyecektim ama ses tonunun soğukluğu buna izin vermiyordu.

"Yok."

"Tamam o zaman." dediğim anda telefon kapandı. Genelde de telefon konuşmalarım çok anlamlı ve uzun soluklu olmazlardı ama ben hayatım boyunca hiç bu kadar gereksiz bir konuşma yaşamamıştım. Hiç değilse ona bir zarar vermediklerini öğrenmiştim ve içim rahatlamıştı. Sonuçta onun zarar görmesiyle oklar bana da çevirebilirdi. Tüm bu düşünceler zihnimi işgal ederken birinin yanıma geldiğini hissettim.

"Merhaba." Gelen Deniz'di.

"Merhaba." dedim biraz olsun sevecen davranmaya çalışarak. Geçen gün bu çocuğa çok ayıp etmiştim, o yüzden onunla konuşurken olabildiğince kibar davranmaya çalışıyordum.

"Oturabilir miyim?" deyip oturduğum bankı gösterdiğinde kafamı salladım. "Baya sinirlendirdi galiba."

"Anlamadım."

TANIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin