"Yeji? Bir şey mi oldu? Bu halin ne?" Yeji kocaman açılmış gözleriyle sessizce mutfağa girdiğinde Ryujin endişelenmişti.
"Hyunjin ve Felix'i bastın değil mi?" Arkasından gelen sesle kısa bir çığlık atarak arkasını döndü. Chris'i gördüğünde gözleri daha da büyüdü.
"Sen buraya nasıl girdin? Ve senin burada ne işin var? Tanrım... Bir günde bu kadar heyecan bana fazla."
"Öncelikle burası teyzemin evi ve başınızda ben olmazsam evi batıracağınızdan korkuyor. İkincisi sizi gezdirmeye geldim. Oturmaya gelmediniz değil mi?" Elindeki anahtarları yakınındaki sehpanın üstüne bıraktıktan sonra mutfağa girdi.
"Nereye gideceğiz peki?"
"Önce kahvaltınızı yapın Seungmin. Acelemiz yok." Hafifçe gülümserken buzdolabına yöneldi. Sırtındaki bakışları hissettiğinde sırıtarak buzdolabından sodayı aldıktan sonra buzdolabını kapattı ve arkasını dönüp Jihyo ile göz göze geldi.
Chris ile göz göze gelen genç kız utanarak bakışlarını çekti. Chris tezgaha yaslanarak masadakileri izlerken Yeji Jihyo'ya eğilmişti.
"Senin yanakların mı kızarmış? Ah yine mi? Kendine gel Jihyo bir ay sonra birbirinizi bir daha göremeyeceksiniz."
"Biliyorum ama sen hiç Chris'e düzgünce baktın mı? Şuna bakar mısın? Gerçek olamayacak kadar güzel. Sarı kıvırcık saçları, içini eriten bakışları, gamzeleri, seni hipnoz eden gülüşü... Bunları nasıl fark etmezsin?" Yeji bıkkınlıkla diğer tarafındaki Ryujin'e eğildi.
"Ryujin. Jihyo'yu kaybettik. Abayı yakmış."
"Kime?"
"Felix'in kuzenine. Kafedeki çocuk."
"Haksız sayılmaz. Çocuk dört dörtlük biri." Ryujin sırıtarak Yeji'ye bakarken omzunu silkti. Masadan kalkarak Chris'in yanına giderken Yeji ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
"Eee Chris? Senin de mi annen koreli?" Jihyo kıstığı gözleriyle Ryujin'e bakarken Ryujin onu umursamayarak biraz daha Chris'e yaklaştı.
"Yani doğal olarak." Chris gergince güldü. Jihyo her an saldırabilirmiş gibiydi. Bu Chris'in hoşuna gitse de biraz da korkuyordu. Hafifçe geri çekilerek masaya ilerledi. "Gidelim mi? Fazla zaman harcamayalım."
Masadakiler sessizce onaylarken etrfı toplamaya başladı. Jihyo Ryujin'i kolundan tutarak yakınına çekti.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Dişlerinin arasından konuştuğunda Ryujin daha çok sırıttı.
"Korkma! Benim onda gözüm yok. Hem... Benim hoşlandığım başka biri var zaten."
"Ne!? Kim?!" Jihyo ve Yeji bir anda bağırdığında Ryujin onları susturmaya çalıştı.
"Sessiz olun! Eğer aramızda bir şeyler olursa size söylerim. Ama şimdi olmaz. Boş yere umutlanmak istemiyorum." Ryujin mırıldandığında Jihyo'nun gözleri büyüdü.
"Yoksa..."
"Sus. Sus! Evet o ama sus lütfen."
"Aman tanrım... Bunları hemen Binnie'ye anlatmalıyım! Sahi, Binnie nerede?" Yeji Changbin'i bulmak için kızların yanından ayrılırken Ryujin elleriyle yüzünü kapatmıştı. "Bu kız beni rezil edecek."
"Merak etme. Onun ilgilenmesi gereken başka meseleler var."
"Ne? Ne meselesi? Jihyo ne meselesi?"
"Zamanı gelince öğrenirsin. Şimdi gidip hazırlanalım. Etrafı toplamayı erkeklere yıktık zaten." Jihyo gülümseyerek Ryujin'i kendiyle birlikte odaya sürükledi.
Yeji ise Changbin ile kaldığı odaya girdiğinde Changbin'in elinde telefonuyla sessizce yatağında oturduğunu gördü.
Sessizce gidip yanına oturdu ve elini tutarak bacağının üstüne yerleştirdi. "Ondan mesaj bekliyorsun değil mi?" Changbin şok içinde başını kaldırıp Yeji'nin gözlerine baktı.
"Yeji ben-"
"Kendini açıklamak zorunda değilsin Changbin. Bunu konuşmuştuk. Evet sevgiliyiz. Seni seviyorum. Beni seviyorsun. Ama bu sonsuza kadar böyle kalacak diye bir şey yok. Ondan hoşlandığını biliyorum Changbin. Ben seni yıllardır tanıyorum." Hafifçe gülümsedi Yeji. Changbin hala gözlerine bakarken.
"Yeji bu geçici bir şey. Biz Kore'ye geri döndüğümüzde unutmuş olacağım. Endişelenmen gereken hiçbir şey yok." Changbin Yeji'nin ellerini daha sıkı tutarken Yeji bir elini çekip Changbin'in yanağına yerleştirdi.
"Ah Binnie... Beni endişelendiren şey ayrılma ihtimalimiz değil. Senin mutlu olma ihtimalin varken benim yüzünden o mutluluğu geri tepmen."
"Yeji onun bir erkek arkadaşı var zaten. Yıllarını birlikte geçirdiler. Beni görmüyor bile. Ve ben seni üzmek istemiyorum."
"Beni üzemezsin Changbin. Sen mutlu olduğun sürece ben de mutluyum. Neyse yeter bu kadar duygusallık. Hazırlan hadi Avusturalya turuna çıkıyoruz." Yeji gülümseyerek Changbin'in saçlarını karıştırdı ve odadan çıktı.
✨✨✨
"Hey, Chris! Daha ne kadar yürüyeceğiz? Jisung yorulmaya başladı."
"Kucağına alabilirsin Minho. Daha çok yürüyeceğiz. Hem bana Chan deyin demedim mi size ben!" Chris diğerlerinin önünde yürümeye devam ederken Changbin hala telefonuyla uğraşıyordu.
"Yeter artık! Geri dönene kadar bende kalacak. Etrafınla ilgilen biraz." Yeji hızlıca Changbin'in elindeki telefonu çekip alarak cebine koydu. Ağzını açmadan önce Yeji'nin koluna girdi Changbin.
"Teşekkür ederim."
Hava kararmaya başlamıştı ama bu Chris'i durduracakmış gibi görünmüyordu. Arkadan gelen hafif inlemeyi duyduğunda geriye baktı.
Onu takip etmeyi bırakan topluluğu gördüğünde onlara doğru ilerledi. Herkesin birinin başında toplandığını gördüğünde aralarından geçerek ortaya ulaştı.
"Aman tanrım Seungmin! İyi misin? Kalkabilecek misin?"
"İyiyim. Jeongin'i sırtıma almaya çalışırken kramp girdi galiba. Geçer birazdan."
"Bunun kramp kadar hafif bir şey olduğunu sanmıyorum. Sesin gerçekten acılı çıkmıştı." Jeongin dolu gözleriyle konuştuğunda Seungmin zorlukla elini uzatarak onun elini tuttu.
"Innie bu senin suçun değildi. Ben biraz daha dikkatli olmalıydım. Kendini suçlama. Tamam mı?"
"Tamam ambulansı aradım birazdan burada olur. Onlar gelene kadar biz bir şeyler yapabilir miyiz?" Minho hızla Seungmin'in yanına eğilirken konuştu.
"Bilmiyorum... Sanırım beklemekten başka çaremiz yok." Gençler endişeyle Seungmin'in başında ambulansın gelmesini beklerken telefonlarına gelen onlarca mesajdan habersizlerdi.
§§§§§§
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Precious Sky
FanfictionFelix ömrünün sonuna kadar Hyunjin'i seveceğini düşünürdü. İlk ve son aşkının o olacağını. Felix'in bilmediği şey ise kaderin onun Hyunjin ile kalmasına izin vermeyeceğiydi. Hyunjin'in kuzeni Yeji'nin sevgilisi ise ilk görüşte Felix'e aşık olmuştu...