Selvi'den hemen sonra yanımıza Anıl da katılınca çekirgenin hatırına yaşadığımız yakınlık hiç var olmamış gibi buharlaşıp havaya karışmıştı. Akşamın serinliğinden yararlanmak için sokağa dökülen insanların arasına karıştığımızda mızmızlanan bir çocuk gibi ona buna sataşmak istiyordum.
Anıl'la Güney arkamızdan gelip asla duyamadığım bir şeyler konuşuyorlardı. Selvi gereksiz bir muhabbet çabası içindeydi. Bu akşam ona bir hayli gıcık olduğum için ve Güney Yaman'ın çarpılmama sebep olan etkisi altında olduğumdan söylediği şeyleri asık bir suratla geçiştirip duruyordum.
Dondurma aldıktan sonra meşhur deniz fenerine kadar yürüyüp geri döndüğümüzde hem yorgun hem mutsuzdum. Güney giderken gelişi güzel bir şekilde iyi geceler dileyip yanımızdan ayrılmıştı. Selvi de hemen onun arkasından evine gittiği için dizlerimin üzerine çöküp şükretmemek adına zorlu bir savaş vermiştim kendimle.
Güney için görünür olduğum o anın tadı damağımdan gitmiyordu. Bir hayal gibi, serap gibi gözümün önünde sürekli bana uzanışı canlanıyordu. Ertesi güne kadar bayatlayıp silikleşen bu hayalin varlığıyla çevrelenmiştim.
Geri dönüşümün bana neler getireceğini bilmediğim için günlerce üzerimden atamadığım bir gerginlikle dolaşıp durmuştum İngiltere'de. Ne var ki döner dönmez hayatımın belalı sevdasını bana gümüş bir tabakta sunacağını asla aklıma getirmemiştim. Güney Yaman Dağlı, bu hayatın karşıma çıkaracağını düşündüğüm son kişiydi. Onun çukurlarla dolu yollarından bin bir ıstırapla geçeli çok olmuştu. Geride kalmış, kazanılmamış bir savaştan ibaretti. Şimdi yenilgimi suratıma bağırmak ister gibi karşıma geçip ona nasıl tekrar tekrar ulaşamayacağımı haykırırcasına tepeden bana bakarken bütün seslere sağır olmuşum gibi geliyordu. Karşı koymayı aklıma dahi getiremeyeceğim bir güçle ona doğru çekiliyordum.
Dünyanın en rahatsız uykusunu uyuduğum gecenin sonunda sabahın ilk ışıklarıyla daha fazla uyuyamayacağımı anlayarak yatağımdan kalktım. Kalabalıktan çok haz etmediğim için tatilin nimetlerinden yararlanmak üzere hazırladığım çantamı koluma takıp bin beş yüz faktörlük güneş kremimi her bir milimime uyguladıktan sonra yüzmeye gitmiştim.
Sahil beklediğim kadar boş, deniz beklediğimden de hoştu. Yüzmek aklımdaki bütün düşünceleri serin sularla yıkanmış bir balkon kadar ferahlatmıştı sanki. İçimde biriktirdiğim ne varsa attığım kulaçlarla ağırlığından kurtulmuştum. Yavaş yavaş insanlar kendilerini göstermeye başlamadan önce birazcık da güneşlenip kurumuş ve sonra çantamı omzuma asıp çılgın kalabalık sahile doluşmadan önce evin yolunu tutabilmiştim.
Güney'le alakalı her bir ayrıntı tekrar zihnime üşüşürken kafamı dağlara taşlara, ağaçlara vura vura içindeki her şeyi yerlere dökmek istiyordum. Bu Güney Yaman zehrinden bir an önce kurtulmalıydım. Sinsi sinsi kanıma sızıp beni güçsüz bırakıyordu. Kendi evimin önünden geçmeden önce onunkinin önünden geçmek zorunda olmasam bunu yapmak daha kolay olabilirdi tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüyalar Gerçek Olsa
HumorTatlı Rüyalar'dan tanıdığımız Özge ve Alihan'ın oğlu Güney Yaman'ın hikayesi.