İkiye On Kala - Bütün İstanbul Biliyo
Hiç acımadan, üstelik daha önce iyileştirme çabası içine girmiş olduğum için her şeyi daha kötü bir hale getirerek, tuz bastığım yaranın acısını ben kendim tenimde bile duyabiliyordum. Eğer bir şekilde bu mevzunun yanından bile geçmemiş olsaydım, eğer bir saniye bile ki üstelik ömrümün çoğunda yaptığım gibi Güney'i derin bir aşkla sevmemiş olsaydım kurduğum cümlenin ağırlığı omuzlarıma binmeyecekti. Beni onun hayal kırıklığı dolu mavilerinin karşısında bunca silahsız bırakıp elimden ayağımdan gücümü çekmeyi başaramayacaktı.
Kapı açılıp içeri birisinin girdiğini duyunca işleri daha fazla nasıl berbat ederim adlı şirketin müdürü olarak hiçbir şey söyleyemeyerek ama aslında söylemek istemez gibi kaşlarımı hızla çatıp Güney Yaman'a arkamı dönerek çıkmıştım lavabodan. Telefonu ağabeyimin masasına kaçar gibi bırakıp kendimi dışarı atmış, hızla evime dönüp odama kapanmıştım. Olabilecek en kuytu köşeye ihtiyacım varmış gibi hissetmekten alamıyordum kendimi.
Yıllar boyunca Güney'in beni sevdiğini fark edeceği anı beklemiştim. Ben onu ilk gördüğüm andan beri sevdiğime göre o da muhakkak öyle olmalıydı. Her bakışından ki bana çok seyrek bakardı, her dediğinden ki nadiren konuşurduk bir anlam çıkarmaya çalışarak canımı suyu sıkılan bir el bezi gibi sıktığım çok olmuştu. Vazgeçtiğim, kükrediğim, bütün kavgaları kendimle edip yine kendime yenildiğim, haberinin bile olmadığı bedduaların güzide sahibi olmaya hak ettiği bir aşkın pençesinde kıvranıp durmuştum. Sonunda gururumun değil, canımın acısının kazandığı bir muharebeden alelacele, gecenin bir vakti koşarak kaçtığımda kendimi yabancı bir şehre atmıştım. Yetmemiş, yabancı bir ülkenin kollarında teselli bulmayı ummuştum. Hiçbiri işe yaramamıştı. Kendime söylediğim bütün yalanlara, inkâr ettiğim tüm gerçeklere rağmen bu aşkın içimde kazandığı zaferi engelleyememiştim.
Yine de bir şekilde Güney'le yollarımız birbirine dolanmayı başarmıştı işte. Beni şaşırtan, yerden yere vuran, kalbimin olur olmadık sıkışmasına sebep olan bir şekilde Güney Yaman'ın bakışları beni daha çok seçmeye, kelimeleri daha çok bana yönelmeye başlamıştı. Ne olduğunu bile anlayamadan bir çığ gibi giderek büyüyerek ve karşısına çıkan her şeyi ezip geçerek gelişmişti olaylar. Güzel olacağını sandığım her şey daha açmadan kuruyan bir çiçek gibi yok olup gitmişti. Anıl'ı üzmüştük, birbirimizi üzmüştük, hatta Selvi'yi bile üzmüş olabilirdik. Ömrüm boyunca hayalini kurduğum her şey etrafımdaki insanları, yine de en çok beni, üzmeyi başarmıştı. Güney sonunda beni görmüş, duymuş, senelerdir yanıtsız bir melodi gibi mırıldandığım aşkıma karşılık vermişti. Hepsi boşunaydı. Hepsi sonunda bir bıçak gibi kullandığım kelimelerimle ellerimle iyileştirdiğim yarasını tekrar kanatmak zorunda olduğum o noktaya getirmişti beni. Her şeyle baş edebilirim sanırken Güney'in canını acıtmak isteyeceğim yere nasıl gelebildiğimi anlayamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüyalar Gerçek Olsa
HumorTatlı Rüyalar'dan tanıdığımız Özge ve Alihan'ın oğlu Güney Yaman'ın hikayesi.