[19] "Biraz zamana ihtiyacımız var Taehyung."

4K 334 471
                                    


Bakın ilk kez bu kadar erken atıyorum, kıymetimi bilin ve bol bol yorum yapınnnn

İyi okumalar♡

-----------------------------------------

"Onu aldattığımı düşündü. Aklın alıyor mu hyung? Ya benim ondan başkasına gideceğime inandı." dedim bardağı sertçe masaya koyarak. Tepkimden ürkmüştü fakat hemen toparlanıp elini omzuma attı. "Sakin ol."dedi ve bir kaç saniye durduktan sonra bardağı elimden çekip aldı. "Burda delirmen bir işe yaramıyor Jungkook. Neden gidip anlatmıyorsun gerçeği. Hatta Lisa anlatsın." Ona dönüp uzak tuttuğu bardağı ve içkiyi önüme tekrar aldım. "Sorun o değil. Kalıp anlatırdım. Ama hep ben yaptım bu zamana kadar bir şeyleri. Ben onu dinledim, sormadan yargılamadım. Ama o yaptığıma çoktan inanmıştı. Sorun bu işte, o bana hiç güvenmedi."

İçkiyi tek yudumda içtim ve boğazımdan akan acı tadı umursamadan elimin tersiyle ağzımı sildim. "Yalan söyledim evet, çünkü yine aynısı olacaktı. Bana inanmayacak ve senaryolar yaratıp, bunlara inanacaktı. Kavga edecektik ve giden o, kalan ben olacaktım, her zamanki gibi. Hatalıyım değil mi size göre, bir tek ben suçluyum. Peki ya Taehyung? O niye dinlemedi beni, sesim titrediğinde, tokat attığında, dinle dediğimde niye durmadı? Bir tek o mu kırılıyor, ya ben? Benim hiç mi kalbim yok?"

"Jungkook.." dedi yalnızca. Bu dur demekti onun dilinde. Ama durmayacaktım. Beni de görmeli, canımın sızısını bilmeliydiler. Çünkü yorulmuştum, sürekli kalan olmaktan, sürekli laf anlatmaktan. Ben aşık bir adamdım, gözüm eşimden başkasını görmezdi, ondan başkasına gülmezdim, ondan hiç gitmezdim. Alfabem yalnızca onun ismiydi ve ben yalnızca onu konuşurdum. Sesini duymak için ömrümü verirdim, duyunca da o bana bir ömür verirdi. Akşam olunca eve nasıl gittiğimi bilmezdim, bazen uyuyakalırdı, koşa koşa çıkardım yukarı, onu o odada görmek bile yeterdi rahatlamama. Gün içinde beni aramadığında, tüm işi bırakır eve giderdim. Ben kapıya geldiğimde arardı ve geri dönerdim. Her gün Yugyeom'a anlatırdım onu, bazen gülerek bazen ağlayarak. Ben çok aşık bir adamdım. Ama bunu kimse bilmiyordu.

"Onu çok seviyorum." dedim tek nefeste, tek nefesimde. "Ama bu sefer ben kırıldım hyung, ve uzun süre geçmeyecek. O yüzden şimdi sus lütfen, kalbini kırmak istemiyorum. " Başımı kollarıma yasladığımda derince iç çekişi ulaştı kulaklarıma, ardından biraz hareketlenip elini enseme attı. "Ağla hadi." dedi sessizce. Beni tanıyordu, Seokjin hyung beni çok iyi tanıyordu. Başımı neden gizlediğimi, neden susmadığımı çok iyi biliyordu. O yavaşça saçlarımı tararken, serbest bıraktım kendimi. Önce dudaklarım titredi, dişledim durması için. Sonra gözlerim doldu çok, yumdum yavaşça. Ve en son tutamadığım boğazım bir hıçkırık kopardığında, bütün çabalarım son bulmuştu. Bir anda sarsıla sarsıla ağlamaya başladım, durduramadım, durmadım. "Ağla." dedi sürekli Seokjin hyung. O dedi ben ağladım. Bütün bar eğleniyordu, ama ben kollarımda acı çeke çeke ağlıyordum. Çünkü bu sefer ben kırılmıştım. Paramparça olmuştum.

Kaç saat geçti aradan, nasıl durdum bilmiyorum. "Gidelim." dedi Seokjin hyung ceketini alarak. Gitmek istemiyordum, kafamı topladığım her dakika sadece eşimi düşünecektim ve düşünmek yalnızca bana acı veriyordu. "Sen git." dedim ve barmene bardağımı uzatıp doldurmasını işaret ettim. "Jungkook gel gidelim, bak sabahtan beri buradasın, nerdeyse akşam oldu hadi." dediğinde; "Hyung." dedim sertçe. "Bir kaç saate geleceğim tamam mı, şimdi izin ver bana." Bana oldukça sinirli baktıktan sonra, yanımdan kalkıp, dışarı çıkmıştı. O gittikten sonra önüme bırakılan tüm bardakları tek seferde, aklımı kaybedene dek içtim.

Aradan geçen bir saatin sonunda kafamı kaldıracak gibi değildim. Zil zurna sarhoş olmuştum ve barmen bile acıyarak bakıyordu bana. Bardağı yine dudaklarıma yasladığımda, telefonum yüksek gürültünün içinde bas bas ötmeye başlamıştı. Zar zor bulduğum cebimden çıkardığım telefonuma kimin aradığını görmek için bakmıştım. Ama yeterince sarhoşluktan kapanan gözlerim hiçbir halta yaramıyordu. Kapanmaya yakın açtım ve kulağıma götürdüm. "Alo." dedim basitçe. Ama bu basit kelimeyi bile öyle yayarak söylemiştim ki anladığından emin değildim. "Jungkook!" diye bağırdı karşıdan bir ses. "Kimsin sen?" diye sordum en sonunda. Çünkü kafam o kadar iyiydi ki, sesi bile alamıyordum. "Jungkook ben Yugyeom, sen sarhoş musun, ne bu hâl?"

mellifluous/taeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin