"Jungkook uyan artık Taehyung beş dakikaya burada olur!" diye bağıran annemi duymamazlıktan geldim.
"Bekletme çocuğu kalk hemen!" Bu kadın o kaplan kılıklı orangutanı benden çok seviyordu. "Çokta sikimde, beklesin amele işi ne?" Ov, bunu annem odaya girdiği an söylemiştim ve bunu annemin duyması hiç iyi değildi. "Taehyung hakkında böyle konuşma diye kaç kere uyardım seni?!" Popoma yediğim terliği yorgan yumuşatırken sinirle tepinerek kalktım ve homurdana homurdana odamın içindeki lavaboya ilerledim. "Keşke o orangutan oğlun olsaydı." Lavaboya girip işlerimi halletmeye başladım.
Bu aptal olay böyleydi. Annem onu daha çok severken annesi beni daha çok seviyordu.
Geri odama girip annemin gittiğini gördüm ve üstümü çıkarıp dolabın önüne geçtim. Dolabımı açıp beyaz okul gömleğimi giydim ve altınada siyah bol okul pantolonumu giydim. Gömleği içine katıp kravatımı beni boğana sıktım. Üstüme ise siyah naylon bir ceket giydim. Okul ceketimi her zaman giyerdim ama bir değişiklik istedim.
Saçlarım şu an hafif dalgalıydı ve bundan nefret ediyordum. Bana hiç yakışmıyordu.
Hızla tarağı alıp taradım ve alnıma dökülmesine izin verdim. Daha düz ve daha iyiydi. Okul çantamı hazırlamadığım için hızla çalışma masama yöneldim. Çantamı hiçbir zaman yatmadan önce hazırlamazdım. Sabah son dakikalar hazırlardım çünkü... Çünkü neden olmasın. Sanırım gece üşeniyordum.
"Jungkook! Taehyung kapıda bekliyor acele et!" Bunu duyduğum gibi daha yavaş yürümeye başladım.
Komşu olmaktan nefret ediyorum. Aynı okula gitmekten nefret ediyorum. Her gün beraber okula gitmekten nefret ediyorum. Aynı okul katında olmaktan nefret ediyorum. Arkadaşlarından nefret ediyorum. Sanırım ben, Kim Taehyung'tan nefret ediyorum.
Bunları düşünerek kapıya gelmiştim. Ve o kapıda değildi. Kaşlarım çatılırken anneme bağırdım. "Anne! Taehyung nerede?!" Beni beklemeden mi gitti acaba? "Dış kapıda bekliyor!" Derin bir nefes alıp beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Bensiz gidemezdi tabi. Seke seke merdivenlerden indikten sonra çıktım ve bahçe kapısına ilerledim. Neredeydi bu? Kaşlarım çatık etrafa bakarken caddeye çıktım.
Hızla sola döndüğüm an belimdeki ellerle bir bedene çarptım. Çatık kaşlarım düzelirken ellerden dolayı bunun Taehyung olduğunu biliyordum. Zaten kokusuda burnuma dolarken anlamamam saçmaydı. Çarpmanın etkisiyle kapattığım gözlerimi açtım ve laf saymak için açtığım ağzımı kapatıp nefesimi tuttum. Aradan geçen birkaç saniyede anca konuştum.
"Sa.Saçların."
Saçları... Saçları griydi ve taktığı bandana ortadan ayırdığı saçlarını havaya kaldırmıştı biraz. Bandana takmıştı. Kalbim hızlanırken yutkundum. Bu da neydi böyle?
Yüzündeki yan sırıtışı silip tam gülümsedi. Çok yakışıklı olmuştu.
"Beğendin mi Jeon?" Yutkunup yakınlığımızı ve ona efsane yakışan saçlarını es geçerek gözlerine baktım ve kendime gelmeye çalıştım. Ama gözleri de kendime gelmeme engel olmuştu. Çok güzeldi.
"Beğenmedim." Yüzümü buruşturup söylediğimde alayla gülüp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gözlerim şaşkınlıktan açılırken kafamı geriye çektim. "Gözlerin öyle demiyor ama yalancı tavşan." Daha çok yüzümü buruşturdum. "Evet gözlerim daha da bok gibi olduğunu söylüyordur eminim." Sadece gülmüştü.
Aramızda sıkışan ellerimi göğsüne yaslayıp ittim ve belimdeki elleri vücudumu terketti. Belim giden ellerinden dolayı boşluğa düşerken diğer tarafa dönüp yürümeye başladım. Arkamdan geldiğini duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's Race? |taekook ✔️
FanfictionJeon Jungkook çocukluk arkadaşı Kim Taehyung'la okula gelen yeni kız için yarışa girmişti. • • • "Aynı kız için yarışırken nasıl birbirimize aşık olduk Jungkook?" Bilmiyordum. Ama tahminlerim vardı. Belki de sarhoşken beni öptüğün ve sana karşılık...