3. Bölüm "Sözleşme"

1.1K 76 23
                                    

Yaklaşık iki gün geçmişti. Sözleşmeyi imzalamak ve sözleşmedeki maddelerle alakalı konuşmak için Karderen Ajans'a gelmiştim. Cem ben çok susadığım için soğuk bir şeyler almak için dışarı çıkmıştı. Bende burada bekliyor, duvardaki tablolara bakıyordum. Heyecandan nefesim kesilecekti neredeyse. Hem heyecanlı, hem de mutlu mutlu gülümserken sağ taraftan gelen Serap Kınalı'yı gördüm.

Kendisi çok güzel bir kadındı. Siyah, dalgalı saçları vardı. Boya olmasına rağmen çok doğal gözüküyordu. İnce ve uzundu. Böyle uzak doğu dizilerindeki gibi aynı. Köprücük kemikleri onu çok narin gösteriyor olsa bile geniş omuzları her türlü zorluğun üstesinden geleceğini belli ediyordu. Üst dudağı hafiften daha dolgundu ve kalp dudakları ile yüzü çok uyumluydu. Yüzü sivriydi. Elmacık kemikleri hafif çıkık, kaşları sanki çizilmiş gibi çok güzeldi. Burnu uzundu ve aşağıya doğru çok genişlemiyordu. Burnu da küçük ve tatlıydı. Kirpikleri de çok sıktı, takma kirpik takmasına hiç gerek yoktu. Ayrıca hep marka şeyler giyerdi. Sınırlı üretim çantalar, takılar kullanırdı. Kim bilir kaç tane dizide, filmde başrol olarak oynamıştı.

Kısacası her türden erkeğin birlikte olmak isteyeceği türden bir kadındı. Ben ondan iki yaş küçük olmama rağmen benden genç bile gösterdiğini söyleyebilirdim.

Ama bu cadı kadını hiç sevmiyordum! Az önce söylediklerime bakılırsa şu an dediğim şey size çok saçma geliyordu biliyordum. Fakat öylesine çirkef, haset, kendini beğenmiş, ukala, burnu havada, kaba, uyuz ve kötü biriydi ki... Hani derler ya önemli olan iç güzellik diye, işte keşke Serap'ın da içi, dışı gibi güzel olsaydı.

Yani şimdi Allah'ın işine de karışamazdım zaten de, bu saydığım kötülükleri sadece bana karşıydı sanırım. Yönetmenin yanında süt dökmüş kediye dönüyordu. E tabi, o da biliyordu işini.

Beni görünce pahalı güneş gözlüğünü indirip,

"Aaa kuzum sen de mi buradaydın? Seni görmek ne güzel. O kadar uzun zamandır televizyonda görmedim ki seni. Ah, tabii ya! Sen hiç başrolde olmadığın için. Ben dizilerde hiç figüranlara dikkat etmem ama. Neyse nasılsın?"

diyerek daha beni ilk dakikada sinir ettiğinde içimden sabır dileyip sakince konuşmaya çalıştım.

"İyiyim Serap Hanım. Ben de tablolara falan bakıyordum zaman geçirmek için. Siz ne yapıyorsunuz buralarda? Yeni bir proje mi var yoksa?"

Her zaman olduğu gibi sinir bozucu bir şekilde elini ağzıyla kapatarak güldü.

"Ah, ne zaman yok ki? Her gün başka bir senaryo okuyorum. Çok sıkıldım artık. Asıl sen hayırdır buralarda? Yine mi bir figüranlık işleri yoksa?"

Göz kırparak adeta dalga geçti benimle. Ama bu sefer utanmamı gerektirecek bir şey yoktu ortada.

"Hayır bir filmde başrol oyuncusu olarak seçildim. Sensiz Olmaz'da Hayat karakterini canlandıracağım."

Ona elimden geldiğince küstahça bir gülüş attığımda bir an afalladı. Gözlerini devirdiğinde kazandığım için ona başımla selam verdim ve gülümseyerek arkamı döndüm. Tam ilerleyecekken,

"Ah doğru ya! Bende diyorum nereden tanıdık geldi. Reddettiğim senaryolardan biriydi. Öyle ezik, sinir bozucu bir rolde oynamak istemediğimi söylemiştim. İyi ki de öyle yapmışım. Yoksa sen o rölü asla alamazdın. Neyse hayırlı olsun tatlım."

diyerek ilerledi ve en son bana gülümseyerek geçip gitti. Ne? Nasıl ya? Cidden delirecektim! Bir gün kendimi bu kadının boğazını sıkarken bulmaktan korkuyordum.

"Kalben, en sevdiğin içecekten aldım! Soğuk kahve!"

Cem heyecanla elinde tuttuğu kahvelerle bana doğru gelirken birden yüzümü görünce ürktü.

"Ne oldu gene ya? Neden hep korkutucu hallerine ben denk geliyorum?"

Elindeki kahveyi alıp tüm sinirimi çıkartırcasına içerken Cem de kendi kahvesinden bir yudum aldı.

"Gene denk geldim o ST ile!"

Cem ağzındaki kahveyi öksürerek püskürttüğünde adeta bir görüntü şöleni ile karşı karşıya kalmıştım.

"Ne? Öhö, öhö! Serap timsahıyla mı? Kızım sende hiç mi şans yok ya? Bu kadın niye hep sana denk geliyor?"

Ah bir bilsem! Keşke bende bilsem!

"Kalben Hanım!"

Arkamdan gelen sesi duyar duymaz elimden geldiğince üzerimdeki kıyafetleri düzelterek sesin geldiği yöne döndüm.

Karşımda güzel ve bakımlı bir sekreter duruyordu. Minyon tipliydi, ayrıca çok da tatlıydı.

"Özgür Bey sizi bekliyor, lütfen beni takip edin."

Elimdeki kahveyi Cem'e tutuşturdum. Cem bana adeta "yaparsın" dercesine bakarken sekreterin peşinden ilerledim.

Acaba toplam ne kadar para istemem gerekiyordu? Elli bin?

Ya da hangi markalarla anlaşma yapabilirdim?

Özel bir evim veya arabam olacak mıydı?

"Kalben Hanım, içeri girebilirsiniz."

Sekreter bana gülümseyerek büyük kapının içerisini gösterirken, bende gülümsedim ve derin bir nefes alıp içeriye girdim.

Özgür Bey masasında karizmatik bir şekilde oturmuş işiyle ilgilenirken hafifçe öksürdüm.

"Oturabilirsin."

Öküz! Kafasını kaldırmamıştı bile! Bu ne biçim bir insandı böyle ya! Neyse... Sakin olmam gerekiyordu.

Yavaşça ilerleyip önündeki deri koltuklardan birine oturdum. Çok rahat bir koltuktu. Ayrıca deri olmasına rağmen öyle gıcık, garip sesler de çıkarmıyordu.

Odası çok büyüktü. Bir duvar boyunca raflar, raflarda da dolu dolu kitaplar vardı. Hepsi özenle dizilmişti. Rafların önünde uzun bir masa, etrafında da on iki kişi için sandalyeler vardı. Sanırım burayı toplantı için de kullanıyordu. Odanın dizaynı, düzeni çok hoştu. Her şey pahalıydı zaten orası çok belli oluyordu. Afedersiniz ama kokusu bile kaliteliydi odanın. Farklı bir havası vardı.

Sonunda elindeki iş bittiğinde,

"Kalben Hanım kısa ve net olacağım. İstediğiniz her şey yerine getirilecek. Sadece tek bir şartım var. Başka teklifleri benim iznim olmadan kabul edemezsiniz."

dedi ve ellerini birleştirerek tavrını korudu.

Ne? İlk defa hayatımda böyle bir şey görmüştüm. Bu da ne demekti şimdi?

"Yani sizin dizi, film veya programlarınız dışında başka bir teklifi kabul edemeyecek miyim?"

Hafifçe güldü.

"Evet, büyük ihtimalle öyle olacak. Ama istediğiniz her şey kabulümdür."

Ağzım açık kalakaldım. Şu an bir ipin üzerinde hissediyordum kendimi. Çok ama çok ince bir üzerinde...

...
..
.

Kusursuz PlanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin