Bölüm 16/Tamam?/Devam?

13.7K 1.1K 507
                                    

Dur dur dur! Çıkma! Koyu renkli kısımları oku öyle git en azından. Bu duyuru mu desem, mektup mu desem bilemediğim... Ne idiği belirsiz partı, yeni bölüm umuduyla açtıysan çok özür dilerim ama artık bazı şeyleri konuşma vakti geldi. Tamam mı yoksa devam mı? Buyur oku ve buna sen karar ver.

Yılan akademisi tarihinin en ciddi konuşmasına, 1. olağanüstü hal toplantısına hoşgeldiniz.

Bölüm neden gelmiyor? Hepinizin aklından bu sorunun geçtiğine eminim. Size bu durumu nasıl açıklayacağımı çok düşündüm. Yanlış anlaşılmaktan, bahane türetiyor gibi görünmekten ve yersiz duyar kasıyor söylemlerini işitmekten korktuğum için ne söyleyeceğimi çok düşündüm ve sonra en iyi yolun her zaman ki gibi size, kendime ne kadar dürüstsem öyle dürüst davranmak olduğuna karar verdim.

Bildiğiniz gibi Emine Bulut olayı beni çok fazla etkiledi. Bu ülkede yaşayan bir kadın olarak bu haberi sindirebilmem çok kolay olmadı. Hala da sindirmiş değilim zaten. Bir süredir, daimi olarak Türkiyede ikamet etmiyorum. Eğitim için yurtdışındayım bu sebeple ülkemizde yaşanan bu tarz olayları hep sosyal medyadan takip ediyordum ve sosyal medya bu yaşanan durumlara en aktif tepkinin verildiği mecra olduğu için yaşanan olaylara halkın sessiz kalmadığını, sorgulamaya başladığını düşünüp umutlanmıştım ama buradayken gördüm ki halkımız büyük bir deformasyon içerisinde. Resmen kendi ahlaki yapımızı bir ziyafet sofrasındaymışçasına iştahla tüketiyoruz.

Başlangıç olarak bir olaya sadece 'sessiz kaldı' denmesin diye verilen anlık reaksiyonlar, ardından ara sıcak olarak bu olaydan primini alıp hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmeler , elinden gelenin ne olduğunu bile bir an düşünmeden yok saymalar, ana yemek olarak, yitip giden canları normalleştirip ölüme, katledilmeye, namus adı altında bir sebep bulup vicdan rahatlaması yapmak son olarak da allah korusun, evlerden uzak temennileri eşliğinde kapanış...

Bu deformasyonu görmek, insanların normalleştirmesine şahit olmak beni çok yaraladı. yabancı bir ülkede eğitim alıp ülkesine dönmek ve bu öğrenimlerini milletinin refahı için kullanmak isteyen bir birey olarak büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Çevremdeki herkesin bu vahşete sadece 1 gün üzülmesi ve ardından unutması, beni sandığımdan daha çok sarstı. Çünkü anladım ki biz çoktan sindirilmiş ve bastırılmışız. Özgürlüğüne ve etnik kökenine bağlılıyla bilinen ülkenin vatandaşları olarak maalesef dışarıdan ithal ettiği şeylerin bağımlısı haline gelmiş. En çok neye üzüldün derseniz, İthal ettiğimiz telefonlarla vahşete engel olmaya çalışmak ambulansı, polisi aramak yerine kameraya çekmeleri ve her konuda duyar kasıp gerçek hayatta bir adım atmaya korkmaları, derim...

Ben mizah hikayesi yazıyorum evet ama her zaman 'neden yazıyorsun?' sorusuna aynı cevabı verdim. Olmasını istediğim düzeni, kendi doğrularımı, hayali kurguların içine serpiştirip insanları koşturmacalı hayatlarında eğlendirmek ve düşündürmek istiyorum, dedim ama maalesef artık bunun için geç kaldığımı fark ettim ve yapmaya çalıştığım şeyin pasif bir direniş olmaktan öteye gitmeyeceğini anladım.

Hikayelerimde her zaman kullandığım terimleri, en ince detayına kadar bölüm sonunda açıkladım. Yanlış anlaşılmaya mahal verecek konularda, bilgi sahibi olunmadan fikir beyan edilmemesi gerektiğini defaatle tekrarladım. Sinsirella Masalı'nın altına gelen 'hikayenin içerisine giremedim' yorumlarına çok üzülsem de saygı duydum. Hikayeyi baştan sona okudum, eleştirileriniz ışığında revize etmeye çalıştım. Evirdim çevirdim ve elimde kalan sonuç, benim yapmak istediklerimin artık hedef kitlemde karşılık bulmadığı oldu maalesef.

Terimlerin açıklamalarını yorum aralarına yazdım, bölüm sonuna ekledim, sorulduğunda üşenmeden tekrar cevapladım... Çünkü istedim ki bilgi birikiminize bir tutam da ben katkı sağlayayım. Belki haddim değildi ama sadece sizi güldürmüş olmak istemedim, bana ayırdığınız bu zaman diliminde, sizi eğlendirmenin yanında sizlere bir katkım olsun istedim ama gördüm ki bu sizi sadece hikayeden soğutmaya yaramış. Bunu idrak ettikten sonra bilgisayar başına geçtiğimde, eskisi gibi aklımdan geçen şakalar parmaklarımdan ekrana dökülmedi.

Hep tıkandım, bunu yazsam beğenmezler dedim, terimler anlaşılmaz dedim, eski hikayenin karakterini kullanınca rahatsız oluyorlar dedim sildim de sildim yani... Sonra ne yapsam beğenirler? diye uzun mesailer harcadım ve bu beyin fırtınasının sonunda aklıma gelenler, ya prensiplerimle uyuşmadı ya beni mutlu etmedi derken tüm şevkimi kaybettim.

Yani anlayacağınız motivasyonumu kaybettim. Bu kadar uzun uzadıya yazdım, bir çoğunuz bunu bile okumayacak biliyorum ama buraya kadar zahmet edip, zaman ayırıp okuyan insanlar, yani sizler bunu bilmeyi hak ediyorsunuz. Hiçbir zaman kelime cimriliği yaşayan biri olmadım, sebeplerimi size olabildiğince şeffaf yansıttım, görüşlerimiz farklı olabilir. Bu yazdıklarım size deli saçması ya da bahane gelebilir ama gerçekler bunlar. Dürüst olmanın tek başına yeterli olmadığı bir çağda yaşıyoruz. Bu yüzden dürüst olmanın yanı sıra şeffaf ve hoşgörülü de olunması gerektiğini düşünüyorum. Sizin bölüm bekliyor olmanızı, inanın tüm kalbimle anlıyorum ve sanmayın ki her gün o bilgisayarın başına geçip bir şeyler ortaya koymak için çabalamıyorum. Çok çabalıyorum ama yukarıda da uzun uzadıya bahsettiğim gibi, bahsettiğim olayların yaşanmasına tanık etmiş olmam bendeki tüm motivasyonu aldı götürdü. bilirkişi değilim ama amatör olarak yazma girişimlerimden edindiğim deneyimim bana gösterdi ki mizah hikayesi yazmak biraz sistemi eleştirmek biraz laf ebeliği yapmak biraz da zihin kasınızı kullanmaktan geçiyormuş... Ve maalesef, Rıfat Ilgaz'ın da dediği gibi, benim ağlanacak halimize güldürmeye mecalim kalmadı...

Ben pes eden biri değilim, hiçbir zaman öyle biri olmadım. Bir hikayenin beni alt etmesine ve hayatım boyunca yarım bıraktığım tek iş olarak koca bir leke gibi önümde durmasına izin verecek değilim. Biz daha ölmedik tabii ama ne yapacağımı da bilemiyorum, inanın çok çaresizim. Yani yıkılmadım ama ayakta da değilim sendromuna yakalandım... Kendime tutunacak yeni dallar bulmam gerekiyor. Bu yazdıklarım bir veda mektubu mu yoksa devam manifestosu mu bilmiyorum. İnanın bilmiyorum... Diyorum ya içimden geçeni yazdım size.

Lütfen beni bu yolda yürümek için yönlendirin, bazı şeyler tadında kalmalı diyorsanız bu da bir seçenek. Ben eleştiriye çok açık biriyim, zaten olmasaydım tüm bunları yazmazdım. Sadece tek bir ricam var, o da tüm bu açıklamalar size saçma geldiyse, yazdıklarımı, hikayelerimi, düşüncelerimi eleştirmek istiyorsanız ya da her ne söylemek geliyorsa içinizden bunu aramızdaki saygı ve sevgiyi koruyarak dile getirmeniz.

Sürç-i lisan ettiysem affola.

Sevgilerle ,belki de son kez, ancakendineyazar....

Sinsirella MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin