Bölüm 3

1.1K 110 45
                                    

Darien'ın eski, elektrik mavisi Toyota'sının içinde görünmez eller gibi boğazımın çevresine sarılmış; insanda oturduğu yere gömülüp kaybolma isteği uyandıran bir sessizlik vardı.

Aslına bakarsanız sessizlik yalnızca Darien ve benim aramda var olan bir şeydi. Yurdun içeriye son giriş saatine yetişebilmek için arabaya bindiğimden beri ne ben tek kelime etmiştim ne de Darien. O tamamiyle yola odaklanmıştı, ben de sağ tarafımdaki cama dönmüş, yanımda bulanıklaşarak akıp giden şehri seyrediyordum. Dışarıdaki yaşam telaşı arabanın kapalı camlarından içeriye nüfuz edebildiği gibi, radyoda çalan She's Not Gone Yet But She's Leaving şarkısı da bunu yapabiliyordu.

Ben de yol boyunca yapabileceğim en iyi şeyi yapmayı tercih ederek, şarkıya odaklanmaya çalıştım. Kucağımda, içinde bilgisayarımın da olduğu sırt çantama canım pahasına tutunmuştum. Emniyet kemerinin gövdemi paramparça edebilecek düzeydeki sıkılığını unutmaya çalışıyordum ama o da en az Darien'la aramdaki sessizlik kadar boğucuydu.

Ara sıra yolda giderken hemen yanımızda olan arabaların bazılarını solluyor, önlerine geçmek için sert hamleler yapıyordu. Böyle yaparken birkaç defa oturduğum yerde hafifçe savrulmuştum. Gerçekten tanıdığım en kötü şoförlerden biriydi. Kavga etmesek de Darien'ın araba kullanma konusundaki becerilerini yerden yere vurabilirdim. Bunu yapamıyordu ve düzgün kullanmadığını o da biliyordu, her ne kadar düzeltmek için uğraştığını söylese de.

Eğer gerçekten mecbur kalmasaydım arabasına binmezdim. Nedeni hem az önce Calum'a karşı gösterdiği yanlış tutumdan hem de direksiyondaki beceriksizliğindendi. Fakat vaktim daralmıştı, üstelik bunun farkında bile değildim, ve yoldan bir taksi çevirmeye kalkıştığımda Darien'ın daha da çok yaygara kopartacağını biliyordum. Bu yüzden ona izin vermeden işimi kendim halledecektim.

Eğer sağ salim yurdun önüne varabilirsem.

Yavaş yavaş apartmanlardan, gece kulüplerinden ve sokak kafelerinden oluşan çevreden uzaklaşmaya başlamıştık. Kampüsün sık çam ağaçlarıyla kaplı yeşil bitki örtüsünün menziline yaklaştığımızı, seyrekleşen beton yapılardan anlamıştım. Darien'a belli etmeden rahat bir şekilde nefes alıp verdim. Yurda gider gitmez yapacağım ilk şey ılık bir duş alıp, gerim gerim gerilen kaslarımın gevşemesini sağladıktan sonra yatağıma kelimenin tam anlamıyla devrilmekti. Şu an bu anın hayaliyle mayışmak üzereydim.

Fakat Darien, radyoda çalan şarkının sesini kısarak bir şeyi belli etti. Konuşmak istediğini. Bu her şeyi mahvetmişti.

Yine de hiçbir şeyin farkında değilmişim gibi rol yaparak, yan tarafımda bulanık bir şekilde akıp giden yolu izlemeyi sürdürüyordum. O konuşmak istiyor olabilirdi ama ben bunu şu an yapmak istemiyordum. Hem çok öfkeliydim, hem de olaya iki zıt açıdan bakacağımızın ve bunu hiçbir şekilde sonuca kavuşturamayacağımızın bilincindeydim. Ve nedense bir şeylerin katlanabileceğimden daha büyük bir hal almasını istemiyordum. Zaten ailem çalkalanıp duruyordu, Matty yalnızdı, okulu idare etmeye çalışıyordum ve her geçen gün biraz daha berbat olan bir ilişkiyi anlamsızca ayakta tutmak gibi çabam vardı.

Her ikimizin de bu ilişki için yapması gereken tek bir şey vardı, ama ikimiz de bunu yapmıyorduk.

Darien'ın neden yapmayan taraf olduğunu bilmiyordum. Sonuçta bana ardı arkası kesilmeden yalanlar söyleyen oydu. Bunu anlamayacağımı zannederek beni asla tanımadığını fark etmeden ifade eden de oydu. Yaptığı çoğu şey yeterince kötüydü.

"Konuşabilir miyiz?"

Etrafımı izlemeye devam ettim. Sesi kısılan şarkı şimdi arabanın içinde cansız bir fısıltı gibi dolaşıyordu. Artık şehrin kalabalığından da uzaklaşıp, sakin kampüs hayatına geçiş yaptığımızdan aramızdaki sessizlik her ikimiz için de görmezden gelinecek gibi değildi. Belli bir sükûnete bürünen çoğu şey, Darien ve benim kelimelerimize dışarı çıkmaları için dayanılmaz bir baskı uyguluyordu.

All The Bright Places || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin