Bölüm 5

875 95 21
                                    

Annem, hattın karşısından derin bir nefes verdiğinde gününün nasıl geçtiğinden bahsetme sürecine bir nokta koymuş oldu. Bir yandan cep telefonumu kulağıma yaslamış onu dinlerken, diğer yandan da Michael'ın dairesinin balkonunda oturuyor, iki apartmanın arasındaki sokaktan gelip geçen insanları sakince izliyordum.

"Anlayacağın bu tabloyu da satamadım," dedi annem. "Tanrım, haftalarca bu çalışma için emek harcamıştım. Bazı günler dikkatimi toplayabilmek için Matty'i babana bırakmam gerekebiliyordu. Ve şimdi böyle bir sonuç almak... bilmiyorum."

Dirseğimi balkon demirlerinin üst kısmına yasladım. Annemin ses tonunun hayata karşı duyduğu mutluluk ve heyecandan umutsuzluğa evrilişini nadiren duyardım. Her zaman enerjik olur, anı yaşamanın tadını çıkarırdı. En küçük şeylerden, burnumuzun ucuna koyup da adına mutluluk demeyeceğimiz basit olaylardan bile kendine olumlu paylar çıkartabilirdi. Fakat hayatının son birkaç ayı pek de istediği gibi gitmiyordu.

Onu şu anda anladığımdan daha iyi anlayamazdım sanırım. Çünkü benim de hayatımın son birkaç ayı pek de istediğim gibi gitmiyordu.

"Anne, tablolarını satmak için o kahrolası kadına ihtiyacın yok."

"Elbette var, Maeve. Bunu daha önce defalarca kez konuştuk—"

"Evet. Ben de sana her defasında yeteneğini insanlara sunmak için başkalarının sana referans olmasına gerek olmadığını söylemiştim."

Annem birkaç dakika öncesinde duyduğum o derin nefesi yeniden dışarı verdi. Bu çok şeyi ifade ediyordu. Bunu anlayabilecek bir yaşta olduğum için mutluydum çünkü annemle aramızdaki bağ çok farklıydı ve her ne kadar çevremizde dertleşebileceğimiz arkadaşlarımız olursa olsun, bizi birbirimizden daha iyi hiç kimse anlayamazdı. Konuşurken sohbetin sonunda kendimi iyi, huzurlu hissedebildiğim insanlardan biri olan Michael dahi annemin bu konudaki izini örtemiyordu.

Gözlerim aşağıdaki ara sokağın başına kadar el ele yürüyen iki çifte takıldı. Hem konuşuyor hem de gülüşüyorlardı. Onları seyrederken, "Bunun senin için zor olduğunu biliyorum," diye mırıldandım anlayışla.

Annem bir süre boyunca tek kelime etmeden sessiz kaldı. Benimle on yedi yılımı geçirip, zihnimi anılarıyla doldurup bütünleştirdiğim evin mutfağından konuşuyordu. Televizyonda en sevdiği çizgi filmi seyrederken koltukta uyuyakalan Matty'i kontrol etmek için ara sıra oturma odasıyla mutfak arasında birkaç adımlık kısa bir mekik dokuyor, kelimelerinin arasına parke döşemede yankılanan adım sesleri sıkışıyordu. Bundan sıkıldığını düşünüp konu değiştirmek istedim.

"Babamla en son ne zaman görüştünüz? Matty'i evinden alırken mi?"

Annem dertli olduğu kadar öfkeli bir şekilde, "Bu kadar merak ediyorsan hemen söyleyeyim," diye söze başladı. "Baban hala evsiz, kıymetli annesinin antika kanepesinde kıçını çürütüp kimsenin asla okumayacağı kitaplar yazıyor ve buna rağmen yayınevlerine okumaları için taslaklar gönderip duruyor."

Görmeyeceğini bilmeme rağmen histeriyle gözlerimi devirmeme engel olamadım. "Bu hoş değil, anne."

"Düşündüğüm şeyleri söylüyorum!"

"Babam onun hakkında acımasız şeyler söylemeni gerektirecek hiçbir şey yapmadı. Boşanma aşamanızdayken bile sana her türlü desteği veriyor ve bunu zerre karşılık ummadan yapıyor." Bakışlarım hala sokağın başına kadar el ele yürümekte olan çifti takip ediyordu. "Belki sen de ona karşı biraz daha ılımlı olmaya çalışabilirsin."

"Ah. Sen ve Matty, babanızı bana karşı savunmak için dünyaya gelmiş gibisiniz!"

"Matty daha altı yaşında. Babamı görmek, onun yanında olmak istemesi onun suçu değil."

All The Bright Places || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin