Bölüm 17

1.1K 102 72
                                    

"Orospu çocuğu."

Michael'ın dışarıya verdiği soluğunun arasından ciddi bir öfke ve nefret söylemi içerisinde Darien'a ettiği, saymayı bıraktığım bilmem kaçıncı küfüre karşılık sessizliğimi korudum. Gözlerimi kapatıp kimsenin bunu yapmak için yoğun bir çaba harcadığımı fark etmeyeceği bir biçimde derin bir nefes almaya çalışırken, her geçen saniye oturduğum ikili kanepeye biraz daha çöktüğümü hissediyordum. Kafamın içindeki gümbürtünün haricinde bir de Michael'ın bastırılamayacak bir kızgınlıkla ettiği küfürleri duymak beni çöküşten sıyırmaya pek yardımcı olmuyordu.

Calum beni o kargaşanın arasından çekip çıkarttıktan sonra doğruca kamyonetini park ettiği yere götürdü. Götürdü diyordum çünkü ne arabasını kampüsün içinde park ettiği yeri ne de oraya kadar ne halde yürüdüğümüzü hatırlıyordum. Öz kontrolümü yitirmiştim ve olayın üzerinden birkaç saat geçmiş olmasına rağmen hâlâ da toparlanmış sayılmazdım.

Gerçi Darien'dan ne duymayı beklediğimi bilmiyordum. Bir şey duymayı umduğumu bile bilmiyordum. Onunla ayrılırken bunu normal bir şekilde yapmamızın mümkün olmayacağının farkındaydım. Elbette ikimizden birisi -ya da ikimiz birden- kayışları kopartacak ve durdurulamaz bir biçimde üstümüze çullanacaktık. Sonuç da başka bir kaosu doğuracaktı.

Nitekim öyle de olmuştu. Her şey tıpkı öngördüğüm gibi kaosa bulanmış bir şekilde çevremde dönüyordu.

Michael yanıma oturduğu ikili kanepeden birdenbire kalkıp ayağa fırladı. "Kahrolası herif," diye homurdandı. "Bunları sana söyleyemez. Özür dileyip her şeye rağmen şişirilmiş egosuna yaklaşık bir yıl boyunca katlandığın için sana minnet duyması gerekirken, kalkmış bir de sana iğrenç olduğunu mu söylüyor? Piç kurusu."

Gözlerim kapalıyken bir kere daha derin bir nefes aldım. Michael bir yandan konuşurken diğer yandan da dairelerinin salonu olarak ayırdıkları ufak odada bir aşağı bir yukarı, sinirli adımlarla volta atıp duruyordu ve adım sesleri sanki kafamın içine baskı yapıyordu.

"Michael..."

"Hayır!" Kızgın adımları onu tam televizyon ünitesinin yakınına taşımışken, benim sesimi duyunca ayaklarının yere çivilenmesini ve yönünü bana döndürmesini sağladı. "Beni susturmaya kalkma! Çok sinirliyim."

Gözlerimi açıp başımı kaldırdım. Yüzüne bakıp, "Biliyorum. Ama şu anda sinirlenmen ikimize de iyi gelmiyor," dedim.

"Sana iyi gelmem için önce şu öfkemden kurtulmam gerek. Ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum çünkü— sikeyim! O herifin suratını dağıtmak istiyorum!"

Az öncekinden söyleyecek daha iyi bir şey olmadığıma kanaat getirerek yine sessiz kalmaya karar verdim. Fakat bundan önce başımı olumsuz anlamda iki yana salladım ve devamında yapabildiğim tek şey; bakışlarımı Michael'ın sinirden her geçen saniye kırmızının çok daha koyu tonlarına bürünen yüzünden, kinle parıldayan yeşil gözlerinden kaçırmak oldu. Çünkü bunların ağırlığı, Darien'ın söylediklerinden de fazlaydı.

Michael bana her zaman bu konuda yardımcı olmaya çalışmıştı. Mutlu olmadığımı görüyordu, etrafımızdaki herkesten, belki de benden bile daha çok farkındaydı bu durumumun. Ve bunu fark ettiği her seferinde gerek üstü kapalı, nazik öneriler ortaya atar; gerekse düpedüz, bazen ondan beklemediğim kadar sert bir şekilde uyarılarda bulunurdu. Son zamanlarda eğer onu sevmiyorsam, birlikteliğimiz bana mutlu hissettirmekten çok içimi tüketen kara bir çukurda yuvarlanmaktan farksız geliyorsa, Darien'la birlikte olmamam gerektiğini söylüyordu. Her şeyi benim iyiliğim için istediğini, beni çok sevdiğini, ne olursa olsun hep koruyup kollayacağını -buna ihtiyacım olmasa bile- benim için buralarda olacağını.

All The Bright Places || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin