Bölüm 4

1K 104 56
                                    

"Siktiğimin Andrews'u!"

Ben, Earl ve Ölen Kız'ın son sayfasını okumamla birlikte dudaklarımın arasından okkalı bir küfür salındı. Bu küfre bıkkınlık içerisindeki soluğum da eşlik etmişti. Duvar kenarına konumlandırılmış tek kişilik yatağımda sırtımı yatak başlığına yaslamış, bornozumla boylu boyunca uzanmışken kitabın kapağını kapattım ve olduğu gibi kaldırıp kapıya doğru fırlattım. 

Jesse Andrews, hayatım boyunca okumaktan hem son derece zevk alacağım, hem de bir o kadar nefret edip kitabı duvardan kapıya, yerden alıp tekrar öfkeyle yere fırlatacağım; yine de hıncımı alamayacağım bir kitap yazmıştı. 2016'nın Mart ayında, yani Ben, Earl ve Ölen Kız'ı ilk okuyuşumdan bahsediyorum, okuduğumda hissettiğim şeylerle; 2019'un Eylül ayında okuyuşumla hissettiğim şeyler birbiriyle örtüşüyordu. Hem bazı açılardan çok hüzünlüydü, hem de bazı açılardan hiç kimsenin öyle olduğunu fark edemeyeceği kadar komikti. Bu kitabı okuyan ve filmini izleyen kesim, çok nefret edenler veya çok sevenler olarak ikiye ayrılıyordu. Birbirinden farklı bu iki kümenin kesişim yerinde kitaptan hem nefret edip hem de kitabı delicesine seven tek kişi bendim. 

Sadece ben! 

Ve şuna da açıklık getirmek istiyorum: kitapları yerden yere vuran biri değilimdir. Normalde. En azından. Onların adının kitap olması bile kendilerine sonsuz bir saygı ve sevgi beslemem için yeterince iyi bir nedendir. Yerden yere vurduğum tek şey, Jesse Andrews. Ben, Earl ve Ölen Kız değil. 

Kitabı Doreen ile ikinci seneme başladığım yurt odamın kapısına fırlatıp, duvarlarda oldukça tok bir sesin yankılanmasına neden olmamın ardından kilit yuvasında birkaç tıkırtı duydum. Tüm bıkkınlığımla yatağımda uzanmış, ellerim karnımın üzerinde mavi gözlerimi ahşap kapıya dikmiştim. 

Birkaç saniye sonra tıkırtılar duruldu ve bir tak! sesiyle kilit açıldı. Dışarıdan içeriye girmek için kapıyı aralayan Doreen, başını araladığı o ufacık mesafeden uzattı. Gözleri benim hemen kapının karşısına hizalanmış yatağımı, sonra da beni bulunca odamda olmama sevindi mi yoksa şaşırdı mı çözemediğim bir bakış fırlattı. 

"Vay canına," dedi Doreen. "Seni odada bulmayı beklediğim söylenemezdi." 

"Neden?" 

"Çünkü," kapıyı tamamen aralayıp içeri girdikten sonra kapattı. Adım atmasıyla ayaklarının dibinde sayfaları açılmış, üç yılın ardından cildi hırpalanmış kitaba temas etti. Gözlerini yerden kaldırıp tekrar bana çevirdi. "Oh. Bunu yere sen mi attın?"

Pişmanlığın belirgin bir tonuyla, "Aslında atmak istemedim. Çabuk bittiği için kızmıştım," derken buldum kendimi.

"Şu yoğun varoluşsal krizlerinden birini mi yaşıyorsun?" diye sordu. 

Doreen'e bakarken gözlerimi devirdim. Onunla ilgili sevdiğim şeylerden birisi de lafını sözünü her zaman gediğine oturtmayı başaran, dobra biri olmasıydı. Ama şu anda dobralığı kaldırabilecek durumda değildim. Hiç uyumamış, en sevdiğim kitabı baştan sona okuyup bitirmiştim ve yine bitirmiş olmanın verdiği hüzünle dağılmıştım. 

Bunu kimsenin anlamasını beklemiyordum. Benzer bir durgunluğu Harry Potter ve Ölüm Yadigarları'nı bir akşamda okuyup bitirdiğimde de hissetmiştim. Babamın ertesi gün cebir sınavım olmasına rağmen yazılıya çalışmaktansa serinin son kitabını bitirmeme kızacağını düşünsem de, gecenin bir vaktinde açık market arayışına girip bana bir kutu vanilyalı dondurma alıp odama gelmesi imdadıma yetişen bir şefkatti. 

Doreen ise... eh, hayatının çoğu zamanında en az az önce olduğu kadar dürüsttü.

Yerde zavallı bir şekilde sayfaları açık duran Ben, Earl ve Ölen Kız'ı eğilip aldı. Çapraz bir şekilde taktığı çantasını çıkarırken benim hemen sağ tarafımdaki duvara yaslı olan yatağına doğru adımladı ve onu oraya bıraktı. Kitabı da bana uzattığında, sanki o akşam odama gelip bana vanilyalı dondurma uzatan babam karşımda duruyormuş gibi bir hisse kapılmıştım. 

All The Bright Places || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin