Ben bu yazıyı çok beğendim,umarım sizlerde beğenirsiniz. Hicri yılımıza girdik tam bir mü'min gibi imanlı bir yıl geçirmeniz duasıyla :)
...Nâmı olmayanın gamı da bilinmez,damında karı da bitmez. Yok,yok ağır değil bu sitem sağırlara ve ahde vefası olmayanlara...
Ey kalem,bırak ellerimi ben başka şey yazacaktım. İnsanlığa bir mum ışığı uzatacaktım. Ne diye tutarsın ellerimden sımsıkı? Ne umarsın yorgun düşlerimden? Ne biçersin yabani otların kök saldığı gülüşlerimden?
Ey kalem bırak Allah aşkına ellerimi... Sırası mı şimdi yazdırmanın elemlerimi?
...
Burası gurbet,nâmı diğer hicret... Geldiğimde Sen'in kokunu duymayı umduğum,Kusva'nın ayak izleri yerine çöl yangınlarında kendimi bulduğum.
Ey Cân! Sen terki diyar ederken son bir kez bakmıştın ya vatanına ve Beytullah'a... Benim ise terk ederken bakacağım bir evim yoktu. Yüreğimde kime kusacağımı bilmediğim muhatapsız öfkelerim. Ve çocukluktan kalma hâlâ bitiremediğim ev ödevlerim...
Ey Cân! Bu uçsuz bucaksız çöl yangınlarında bir tebessümüne muhtacım. Sahralarda deniz olmazken her tepede deniz fenerleri... Döndükçe başımı döndürür oldu sahte dostluk çığırtkanları. Birkaç kez inandım. Neticede insandım. Hacer olmak varken,zemzem uzaklarda akarken,boşluğa düştü ayaklarım. Birkaç kez inandım.Tepelerdeki deniz fenerlerini su içinde sandım. Birkaç kez inandım,birkaç kez yandım. Sa'y yapan ayaklarımın sızısı değildi hissettiğim. Kumların ateşi değildi yandığım... Sadece namert kumlardı dayandığım... Ben ışıklara koştukça sırıtıyordu ışıklar ve yüz çeviriyordu. İşi buydu onların... Onlar sudan kovulan ve sahralara savrulan deniz fenerleri...
...
Demem o ki;
Bir 'hain' olanları af edemiyor yüreğim...
Bir de 'hani' ile başlayan cümleler dizdirenleri...
Ey kalem nedir bu telaşın? Ben istemedikçe dökülmez gözyaşın. Bir tek sen değilsin ağlayan,bir tek sen değilsin yüreği dağlanan... Bilmez misin ki; uzak diyarlarda adı sanı meçhul daha niceleri gurbet adlı kadehten katre katre kum içiyor. Hicret kumaşımdan gül renkli elbiseler dikiyor.
...
Ey Cân; burası Medine mi? Öyle ise buralarda ensar olmalı değil miydi? Burada mescitlerden dahi yetimhane kokusu geliyor. Oysa mescitler Sen kokmalı,seslenişin duyulmalı. İçimde ne çok hasret biriktirdim Ey Cân. Kokunu bulmayı umduğum bu diyarlar kayboluşlarımın yazgısı oldu.
Yola çıkarken bir yarıgar da bulamadık. Belki de biz ashabın gibi güzide muhacirler olamadık. Gönlüme en çok koyuveren de,biz GİDERKEN UĞURLANMADIK... Nuh'un gemisinde olma bilincimizin yokluğundan mıdır,geride yakacak gemimiz de kalmadı. Sahipsiz değildik elbet. Üzerimizde 'Rahman'ın kulları' diye yazılan etiketlerimiz vardı. Gerisi yalandı. İtmeliydik ötesini yüreğimizin tersi ile... Gerisi yalandı,sıla ise artık uzaktan bakabileceğimiz ve nasibimizin bittiği gül döşeli bir alandı. Gayri gül kokulu sılayı bırakmak ve kül rengi yüreğimizi yerden alıp yola revan olunmalıydı.
Zor olan sahralarda günlerce kalmak değildi. Ayakkabılarımız vardı,kızgın çöl ayaklarımızı Sen'in yandığın kadar yakmadı.
...
Ne zaman dokunacak kadar yakınlığa gelse yüreğim,ellerim kanıyor. İnsan nefesleri,soluğuma batıyor.
Ey kalem sustur serzenişlerini,muhatapsız sitemlerini. Seni duyuyorum,sanma ki duymuyorum. Sana uymuyorum. Umursuyorum,ama dur bir kenarda. Vakti geldiğinde müsaade edeceğim sana da ama dur. Acını kalbime pervasızca vur,ama dur...
...
Ey Cân en son ne zaman yaslandım Eyyub rahiyalı bu sabır taşına? Sene iki bin,aylardan haziran,günü ise hatırlamıyorum. Sabır yağıyordu yüreğime ve ben Nisan yağmurları altında ıslanan bir kız çocuğu kadar bulutlar ile ünsiyet kurmuştum. Saçları yağmurda ıslanan bir kız çocuğu gibi kucaklıyordum asumandan inen sekineleri... Ve şimdi kokundan mahrumum Ey Cân,meğer neleri kaybetmişim,daha başka neleri.
Düşünüyorum da... Çölde bulduğumuz ilk vahada... 'Bismillah' demeden oturduk bizler bu gönül sofrasına,belki de bu yüzden doymuyor ruhumuz. Sonsuzluk yolculuğunda azığımızı erken ve beyhude tükettik. Bazen ise güzergâhın aksi istikametine gittik. İşte tam o esnada bittiğimizi hissettik. Sonsuzluk güzergâhında O'nsuz kaldığımızda ve 'O' diye başka suları yudumladığımızda kudurmuş köpeklere dönüşüyor nefsimiz.
Yandıkça bu şehrin ışıkları;canım yanıyor,namert enseler peyda oluyor. Yüzü mütebessim,ensesinde haset ve kin görünüyor. İnsanlar kardeşlikten çalınan kalleşlik libasına bürünüyor.
Hani zor değildi sevmek... Zor değil insanı insan olduğu için kusurları ile sevmek... Nedendir bilinmez... Sevgi ve hoşgörü varken illa yermek,illa yermek...
Ey kalem sustur acını ne olur... Öfkeni kalbime kus ama kağıda sus. Haklı kırgınlıkların var,kırgınlıklarını umut ile kar. Sırası gelir elbet,yazarız birlikte elemi,şimdi sabret. İnsan en güzel Rabbi tarafından tarif edildi. Eylemlerimiz ve söylemlerimizin her nüshası levhi mahfuza kaydedildi.
...
"Varlığım kudret elinde buluna na yemin ederim ki; sen,muhakkak,bu ümmetin peygamberisin. Sana gelen Nâmûs-u Ekber,senden önce Musa'ya da gelmiş olandır. Muhakkak,sen kavmin tarafından yalanlanacaksın. Sana işkence de yapılacaktır. Sen yurdundan da çıkarılacaksın. Seninle çarpışılacak da. And olsun ki,eğer ben o günlere erişirsem,Allah'ın dinine kendisinin bildiği yardımlarla yardımda bulunacağım" diyordu Veraka bin Nevfel,vahyin ilk tanıklığında.
Ey Cân; Söz yerini buldu. 'La ilahe illAllah' diyenler nice eziyet ve işkencelere dûçar oldular. 'Ehad!' diyenler ya şehit edildiler ya da yurtlarından çıkarıldılar. Hak ve batıl arasında sıratı müstakim çizgisi belirdi. Bu çizgiden yürüyenler nebevi davanın takipçileriydi. Onların ahitleri Varaka bin Nevfel'in yemini gibiydi. Nebevi yolda yürüyenler vahyin ilk anlarından beri türlü eza ve sıkıntılara göğüs germek zorunda kaldılar. Bunu büyük bir vecd ile yaptılar. Zira Allah'ın vaadi gerçekti. Muhakkak fetih günü gelecekti. Beklenen gün elbette geldi. Mazlumca beldelerinden çıkarılanlar,yurtlarına zaferle ve tekbirlerle geldiler. Şirk düzenini zelil ettiler.
İşte şimdi ey Cân tarih yeniden tekerrür etmekte. Ümmetin hicret kadehinden yudum yudum içerek yurtlarından çıkarılıyor. Şekvamız yok Yüce Mevlâ'dan gelen sıkıntılara,'nârı da hoş nuru da' şiarınca. Şikayetimiz kendi nefsimiz ve heveslerimiz. Fırtına dindiğinde alnı ak olamamaktır endişemiz. Fırtına dindiğinde Nuh'un gemisinde yer bulamamak... Rabbe muti bir kul olma yolundan geri kalmak. Tökezlemek ve vahyin kokusunu özlemek endişesi bizdeki...
...
"Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı,
Toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı,
Ve insan 'Ne oluyor buna' dediği vakit,
İşte o gün (yer)haberlerini anlatır
Rabbinin ona bildirmesiyle
O gün insanlar amellerini görmeleri için darmadağınık geri dönüp gelirler"
Ha işte böyle ey kalem... Yazacaksan kalemin sahibinden yaz. Yazacaksan sitemini ayet ayet yüreklere kaz. Sana zulmedenlere en güzel cevabı kelimetullah ile yaz. Kelimetullahın duyumudur gönüllerdeki haz.
...
İşte böyle dertli kalem! Yazacaksan ayet ayet yaz...
Ey dertli kalem! Sen ayet ayet yaz; bizler ise dua dua devam yola...
AYŞE YILDIZ-NİSANUR DERGİSİ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•NİSANUR•(cennet kadınları)
Ficción GeneralKadın"ey mü'minler"hitabının muhatabıdır...