İki Nebi.. İki Kadın... İki koca sekiz yıl.. Ve iki iffet öyküsü!İki Nebi de sırtını dönmüştü! Biri iffete biri iffetsizliğe. İki kadın da iffetle karşılaşmıştı! Biri iffetiyle biri iffetsizliğiyle..
Sahi neydi iffet? İffetsizlik neyin nesiydi? Neden Nebilerden biri yıllarca kölelik yaparken bir diğeri zindanı seçmişti? Sırtını dönen kimdi? Peki ya,ardı sıra yürünmesini isteyen? Hayâ ve edebiyle kendine meftun eden? Güzelliği ve erdemiyle kendisine meftun olunan? Aşkı uğruna herşeyinden geçen? Aşkı uğruna yıllarını adayan? İffetin gözlerinden okunduğu? İffetin aklını başından aldığı? Ve iffetin iffetsizlik girdabından kurtardığı?
İki iffet öyküsü,dedik! Lakin yüzlerce hatta yüzbinlerce kelime bir olsa;bir araya gelip sayfalara doluşsa bu 'iki'nin hakkını veremez.. Yüz bin beden bile o iki bedene ulaşamaz. Çoğuları dinledi/dinlemiştir ama herkesler anlayamaz.. Her bilenin üstünde bir bilen var ki;niceleri onunla aşık atamaz..
Vaktiyle sürüsünü otlatan iki genç kız kardeş vardı. Suyun başına varınca bir an duraksadılar. Onlarca erkek su başındaydı. Kimi sürüsüne kimiyse kendine su taşımaktaydı. Yanaşamadılar. Kadın başlarına onca erkeğin arasında bulunamazdılar. Gönülleri buna razı olmadı. Beklemeye başladılar. Lakin hassasiyetlerini anlayan da olmadı. Saatler sonra bir yabancı yanaştı. Bekleyişlerinin sebebini sorunca ve beklediği cevabı alınca;koyunlarını bizzat kendisi suladı.
Genç kızlardan küçüğü hem tedirgin hem de memnun olmuştu. Evine vardığında yaşlı babasıyla hasbihale koyulmuştu. Bir yabancıydı sohbetlerine konu olan. Nice tanıdıktan daha evlâ,kendisine kolaylık sağlayan.. Babası tanışmak istedi o nadide delikanlıyla. Genç kız aramaya koyuldu,imtinaıyla...
Genç kız görür görmez Onu tanıdı. O da,iffetiyle gönlünde yer edinen kızı.. "Babam.."kısık,ürkek bir sesle,ama açık ve net bir tarzda "ücretinizi ödemek için sizi evde bekliyor"
Evlerine doğru yola koyuldular. Amansız esen bir rüzgarın azizliğine uğradılar. Yol göstermek için önde olan genç kızın etekleri uçuştu. İmanın ve havf-u rahmanın,gönlüne kök saldığı hayâ ve iffet abidesi genç,başını çevirdi ve hemen öne geçti. Tok bir sesle "Sen arkamdan yürü,yolu tarif edersin"dedi...
O yürüdü ardı sıra! Ve ne varsa;iyilik,güzellik,erdem,temizlik ve hayâ namına.. Ne kaçamak bakışlar vardı arada,ne yersiz iltifatlar uçuşuyordu havada. Ne koyulaşan bir sohbet ne de üstü örtülü bir muhabbet. Sadece ve sadece İFFET! Erkekte himmete,kadında ülfete dönüşen bir iffet..
Genç kız,iffetli olduğu kadar da ferasetliydi! Babasının davarlarını ona emanet etme isteğine karşılık; "Babacığım! Onu ücretle çoban tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse,güçlü ve güvenilir olandır."(kassas/26) demişti.
"Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum"dedi babası. Ne var ki sıradaydı ablası. Büyük kız dururken küçüğüyle nikahlanmak olmazdı. 8 yıl çalışması,mihrini tamamlaması lazımdı. Öyle de yaptı! İffetinin kendisine meftun bıraktığı genç kız için yıllarını adadı! Hatta bir iki yıl daha ona katık yaptı.
İki iffet abidesi bir arada olunca acı bir zorluktan bahsetmek olmaz! O zorluk ve sıkıntılar zaten acı da olmaz. Lakin iffetsizlik iffete kancayı takınca,şeytan ve nefste pusuya yatınca bunlara bir de 'kadın' katılınca; ne beden dayanır acısına ne de imanlı bir gönül çekebilir sancısını..
Bunun en bariz örneği Yusuf(AS)'un kıssası! Henüz çocukken köle olarak girdiği ve yıllarca bir efendi gibi yaşadığı sarayı,küf kokulu zindana tercih etmediğine kim inanırdı ki? İffete olan düşkünlüğünü bilmese.. Türlü nimetler içinde nazlı nazlı yetişen bir gencin;hayatı pahasına,rahatı pahasına nefsine boyun eğmeyip güzel ve alımlı bir kadını reddettiğini kim bilebilirdi ki? Kitabı mübin Ondan haberler vermese..
Sureti gibi sireti de güzeldi Onun! Yüzü kadar zekâsıda cezbediyordu çevresindekileri. Kararlı,güçlü ve ceaaretliydi. Kendisine verilen tüm işlerin,kolaylıkla ve en güzel bir biçimde üstesinden gelmişti. Efendilerinin bir dediğini iki etmemiş,onlara hayırsızlık etmemişti. Ta ki daha bir çocukken hediye edildiği kadın ona meyledene değin...
Sahi çocukluğu gözlerinin önünde geçmiş bir gence nasıl kem değer bir nazar? Âdeta annelik ettiği birine nasıl meyleder bir hatun-i zar? Şefkatin yerini gün gelir şehvet alır mı? Sevgi de katık ar olmayınca;sahi yaşanır mı?
Aşk,sevgi,muhabbet... Bunlar nasıl manalar? Bunları ne tamamlar? Surete değip parmak kesen nazarlar;gönle neden değemez ki? Değipte neden sırra eremez ki? Güzelliği maddeye hapseden bedenler manayı sezen yetiden ne ara ve nasıl mahrum kaldılar sahi? Yahut sezdiler de ruha mal edemediler mi? Ruhun ilgi ve özlemini nefsten mi bildiler? Nefsin isteklerini bunlarla harman edip işlerine en çok geleni mi seçtiler? Her his esasen bir seçim değil mi? Sevgi de nefret de hür iradenin bir sonucu gibi mi?
Ne tuhaf! Duygular esasen esir olduğu halde ne çok esir ediyor. Aslen sevinci ve yer yer hüznü tattırdığı;dolayısıyla insanı 'insan' kıldığı gibi bazen ne çok sarhoş ediyor. Güzeli çirkini ne çok karıştırıyor. Aklı baştan,aşkı bağırdan söküp alıyor. Gözü bedene,aklı şehvete odaklıyor.
Evet,efendisi olan kadın Ona meylediyordu; O ise ancak Efendisine... "Ben Rabbimden korkarım!" diyordu. "Efendilerime ihanet edemem!" diye de vurguluyordu. Nefsinin arzularına kapılmaktan,nefse esir olmuşlara uymaktan,kanmaktan,aldanmaktan Rabbine sığınıyordu.
"Doğrusu ben nefsimi temize çıkarmam! Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç,nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevk eder.."(yusuf/53) diyor ve sırtını dönüyordu. Zahirde sırtını döndüğü güzel bir kadındı. Onu arzulayan. Dünyaları önüne sermek isteyen.. Elinde aşk iksiriyle mutluluğu vadeden.. Soylu zengin ve alımlı bir kadın..
Oysa asıl güzellik yönünü döndüğüydü! Gömleğini çekiştirip yırtan parmaklar,Ona hadsiz ve emsalsiz hazinelerin kilidini açıyordu da farkında değildi. Onu sırtından iterken ruhunu cennetlere saldığının bilincinde değildi. Kendisine tercih ettiği Güzel'in güzelliğinden bîhaberdi. Bu yüzden kin doluydu yüreği! İsyan içindeydi her bir zerresi. Ve iftiranın en çetinini etmişti..
Küf kokulu o zindan! Meşakkat ve yoksunluk içinde geçen 8 yıl! Ama iffet... Ama açık ve pak bir alın.. Ama izzet... Öyle ki Onu öldürmeye gelen onda dirildi. iffetsizliğiyle iffetine göz diken,iffetin en güzeline erişti. Onu zindana hapsederek boyun eğdireceğini zanneden,kendi içinde imar ettiği zindana hapsoldu. Mahvoldu.. Sonra kurtuldu.. İffetin ne muazzam bir güzellik ve ne muhteşem bir nimet olduğu böylece ayan oldu...
....
Servet,şehvet ve şöhret.. "Aşk bu üç afetin elinde kurban kanı değildir. Aşk kendi kanının rengini bilmektir. Kendi kanını asıl yurdundan başka yere akıtırsan aşk et satıcılığına döner. Aşkın da bir namusu vardır,muradına ulaşsan da ulaşmasan da.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•NİSANUR•(cennet kadınları)
Narrativa generaleKadın"ey mü'minler"hitabının muhatabıdır...